Bahar yağmurları gelmedi, kışın bereketi uğramadı. Gökyüzü uzun süredir cimri davranıyor; bulutlar bir türlü dolmuyor, yağmur bir türlü düşmüyor. Toprak susuz, göller çekilmiş, barajlar dibi görmüş durumda. Artık bu sadece bir meteorolojik veri değil; nefes alan herkesin hissedebildiği bir gerçek. Türkiye kuraklaşıyor, hem de hızla.
Eskiden televizyonlarda “baraj doluluk oranı yüzde 80’in altına düştü” dendiğinde bile endişelenirdik. Şimdi Bursa’da oran yüzde 0.54’e kadar indi… Evet, yanlış okumadınız. Yüzde sıfır virgül elli dört! Yani baraj neredeyse yok hükmünde. Şehrin tamamında akşam beşten sabah beşe kadar 12 saatlik su kesintisi uygulanıyor. Düşünün; bir metropol, Avrupa Birliği standartlarına göre “su kıtlığı” tanımının çok ötesinde bir tabloyla karşı karşıya.
Suyu Kaybeden Şehirler
Bursa yalnız değil. Anadolu’nun dört bir yanında benzer manzaralar var.
İstanbul’un su rezervleri beklenenin altında, Konya Ovası’nda obruklar büyüyor, Ege’de zeytin ağaçları bile susuzluktan çatlıyor. Eskiden yaz kurak olur, sonbaharda rahat nefes alınırdı. Şimdi mevsimler birbirine karıştı; ne kar yağıyor, ne yağmur iniyor.
Meteoroloji uzmanları “küresel ısınma” diyor ama mesele artık çok daha yerel. Kendi elimizle kuruttuğumuz topraklarda yaşıyoruz. Betonlaşan şehirler yağmur suyunu yerin altına geçiremiyor, kanalizasyonlara akan her damla bir kayıp. Her yeni asfalt, toprağın bir damla suya hasret kalması demek.
Bir Bardak Suyun Değeri
Bir düşünelim…
Musluğu açtığımızda akan suyu kaçımız “nimet” olarak görüyoruz?
Diş fırçalarken, bulaşık yıkarken, arabamızı yıkarken kaçımız “baraj doluluk oranı” aklımıza geliyor? Şimdi o oranlar bir istatistik değil, doğrudan yaşam kalitemizi belirleyen bir alarm haline geldi.
Su kesintisi, sadece bir konfor kaybı değil; geleceğin sessiz provası. Belki birkaç yıl sonra “bugün su geldi mi?” diye sorarak güne başlayacağız. Çünkü bu gidişle ne yeraltı suyu kalacak, ne barajlarda umut.
Ne Yapabiliriz?
Kuraklık kader değil, ihmallerin sonucudur.
Tarımda vahşi sulamaya son verilmeden, şehirlerde su tasarrufu kültürü yerleşmeden, gri su sistemleri yaygınlaşmadan bu gidiş durmaz. Belediyeler kadar bireylerin de sorumluluğu var. Her birimizin elinde küçücük bir güç var: musluğun vanası.
Su israfı, artık bir çevre meselesi değil, varlık meselesi.
Çocuklarımızın yarın içeceği suyu, bugün tüketiyoruz.
Bursa’daki 12 saatlik su kesintisi, sadece bir şehir haberi değil; hepimize yazılmış bir uyarı mektubu aslında. Eğer bu gidişle devam edersek, “kuraklık geliyor” değil, “kuraklığın içindeyiz” demek zorunda kalacağız.
O yüzden musluğu her açtığında, bir an dur…
O akan suyun ne kadar değerli olduğunu hatırla. Çünkü bir gün, o su da belki sadece hatıralarda kalacak.







YORUMLAR