Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Özdemir

ZAĞNOS PAŞA CAMİİ’NDE BİR BÜYÜĞÜMÜZ…

İslam Dini ilerlemeye, çağdaşlaşmaya engel değildir. Müslümanlar uygar yaşamlarını günümüzün gereklerine göre sürdürürken, özgürce ve rahatça inançları doğrultusunda ibadetlerini de yapabilmelidirler. Yönetim, ekonomi, insan hakları ve sosyal kurallar çağdaş düşünceye, gereksinimlere, çağdaş hukuka ve sosyal haklara göre aklın, bilimin ve teknolojinin ilkelerine dayandırılmalıdır. Bu yaklaşım aynı zamanda İslam Dini’nin de öngördüğü yoldur. Türk toplumu olarak ilerleyişimizi sürdürürken hem yaşayışımızı, hem de inancımızı hurafelerden; eski, geçersiz ve gereksiz ile uydurma kurallardan kurtarabilmeliyiz.

Yıl 1923, Şubat ayının 7. günü. Milli Mücadele’nin kazanılmasından sonra Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’üm, çıktığı yurt gezilerinden birinde batı Anadolu’muzun vefakâr, cefakâr, Milli Mücadele tohumlarının atıldığı, önce bölgesel daha sonrada ulusal kararların alındığı Alacamescit Camii’nin de bulunduğu Balıkesir’de Zağnos Paşa Camii’nde halka bir hitabede bulunuyor ve diyor ki:

“ Ey Millet, Allah birdir, şânı büyüktür. Allah’ın iyiliği, verimliliği ve esenliği üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenâb-ı Hak tarafından insanlara gerçek dinin ne olduğunu tebliğe memur ve resul olmuştur. İnsanlara feyiz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir. Ekmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa ve hakikate uymamış olsaydı, bununla tabiatın diğer kanunları arasında tezat olması lazım gelirdi. Çünkü bütün varlıkların kanunlarını yapan Cenâb-ı Hak’ tır.

         Arkadaşlar! Cenâb-ı Peygamber, mesaisinde iki dara, yani iki eve sahip bulunuyordu. Biri kendi evi, diğeri Allah’ın evi idi. Millet işlerini Allah’ın evinde yapardı. Efendiler, camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler, tâat ve ibadet ile beraber, din ve dünya için neler yapılmak lazım geldiğini düşünmek, yani meşveret için yapılmıştır. Millet işlerinde her bireyin zihni, başlı başına faaliyette bulunmak elzemdir. İşte biz de burada din ve dünya için, istikbal ve istiklalimiz için, bilhassa hâkimiyetimiz için neler düşündüğümüzü meydana koyalım. Ben yalnız kendi düşüncemi söylemek istemiyorum. Hepinizin düşüncelerini anlamak istiyorum. Âmal-i milliye (Milli emeller), İrade-i milliye (Milli düşünce ve görüşler) yalnız bir şahsın düşünmesinden değil; bilumum efrâd-ı milletin (bütün milletin fertlerinin) arzularının, emellerinin muhassalasından (ortaya konulup birleşmesinden) ibarettir. Binaenaleyh, benden ne öğrenmek ve sormak istiyorsanız serbestçe sormanızı rica ederim.”

Hitabesinin burasında, halkın sorduğu yirmi kadar soruyu tespit ederek cevaplandıran Ulu Önderimiz:

“Biliyoruz ki, Hz. Peygamber zaman-ı saadetlerinde kendisi Hutbeyi irat ederlerdi. Gerek Peygamber Efendimiz ve gerek Hulefa-i Raşidinin hutbelerini okuyacak olursanız görürsünüz ki; gerek Hz. Peygamberin, gerek Hulefa-i Raşidinin söylediği şeyler o günün meseleleridir. O günün askeri, idari, mali, siyasi ve içtimai hususlarıdır. İslam Ümmeti çoğaldıkça ve İslam memleketi genişledikçe, Cenab-ı Peygamberin ve Hulefa-i Raşidinin hutbeyi her yerde bizzat kendilerinin irat etmelerine imkân kalmadığından, halka söylemek istedikleri şeyleri tebliğe bir takım insanları memur etmişlerdir. Bunlar herhalde en büyük rüesa idi. Onlar Cami-i Şerifte ve meydanlarda ortaya çıkar, halkı aydınlatma ve irşat için ne söylemek lazımsa söylerlerdi… Halkı, toplumu ilgilendiren gelişmelerden haberdar etmek son derece haiz-i ehemmiyettir. Çünkü her şey açık söylendiği zaman, halkın aklı (düşünme gücü), hal-i faaliyette (çalışır halde-üreten halde) bulunacak, iyi şeyleri yapacak ve millet zararına olan şeyleri reddederek, şunun veya bunun arkasından gitmeyecektir… Hutbeyi veren hatiplerin ahval-i siyasiyye (siyasi gelişmeler), ahval-i içtimaiyye (toplumsal iç gelişmeler) ve medeniyyeyi (dünyadaki medeniyetle ilgili gelişmeler) her gün takip etmeleri zaruridir. Bunlar bilinmediği takdirde, halka yanlış telkinat (bilgi verme ve yönlendirme) verilmiş olur. Binaenaleyh, hutbeler tamamen Türkçe ve icabat-ı zamana (o zamanın gereklerine) muvafık (uygun) olmalıdır ve olacaktır.”

Ulu Önderin ilimize gelişleri yıl dönümlerinde, günümüzden 101 yıl önce Balıkesir Zağnos Paşa Camii’nde bizleri İslam Dini ile ilgili yeniden ve tekrar aydınlatmak için yaktığı meşaleden ne kadar yararlanabildik? Diye düşünüyorum.

 

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER