Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Serkan Tatoğlu
Serkan Tatoğlu

Yanmayan Şehir Kalmadı

Türkiye’nin dört bir yanı alev alev yanıyor. Akdeniz’den Ege’ye, Marmara’dan İç Anadolu’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada orman yangınları peş peşe çıkıyor ve ülkemizin ciğerleri yanıyor. Sanki doğanın bize verdiği son uyarıyı dinlemek istemiyoruz.

Bu yaz daha temmuz ayının sonlarındayken bile korkunç bir tablo ile karşı karşıyayız. Bursa’dan İzmir’e, Antalya’dan Karabük’e kadar onlarca il aynı anda alevlerle mücadele ediyor. Sadece bu yılın ilk altı ayında 3 bin 15 yangın çıktığını öğreniyoruz resmi açıklamalardan. Bunların 1.295’i ormanlık alanda, 1.720’si ise orman dışı alanlarda meydana gelmiş. Her yangın, bir alarm zili gibi çalıyor kulaklarımızda.

Haziran sonunda yaşanan felaket hâlâ hafızalarımızda taze. Sekiz büyük ölçekli yangının sadece üç gün içinde çıkması, 13 insanımızın hayatını kaybetmesi, 50 binden fazla kişinin evlerini terk etmek zorunda kalması… 80 bin hektardan fazla alan kül olurken, yerleşim yerlerine sıçrayan alevler yüzünden köyler boşaltıldı.

Peki ne yapıyoruz bu felaketler karşısında? Yangın çıktığında helikopterler, uçaklar havalanıyor, itfaiyeciler canlarını ortaya koyuyor, valiler açıklama yapıyor. Tabii ki müdahale etmek gerekiyor, ama bu yeterli mi? Her yaz aynı senaryoyu yaşıyoruz: yangınlar çıkıyor, müdahale ediyoruz, söndürüyoruz, geçiyoruz. Sonra bir sonraki yaz yine aynı dram…

İklim değişikliğinin etkilerini artık çıplak gözle görüyoruz. Aşırı sıcaklar, uzun süreli kuraklık, ani rüzgar değişimleri… Bilim insanları 2025 yılının sıcaklık rekoru kıracağını söylüyor. Bu sadece istatistik değil, yangına davetiye çıkarmak demek. Yüksek sıcaklık, düşük nem ve şiddetli rüzgar üçlüsü karşısında ormanlarımız adeta barut fıçısına dönüşüyor.

Ama sadece iklim mi suçlu? Ne yazık ki değil. İnsan faktörü de bu felaketin büyük bir parçası. Dikkatsizlik, ihmal, bazen de kasıt… Orman alanlarına giriş yasakları getiriliyor ama yeterli mi? Piknik ateşlerinden çıkan yangınlar, sigara izmaritlerinden tutuşan otlar, elektrik hatlarından sıçrayan kıvılcımlar… Her biri potansiyel bir felaket.

Ormanları sadece oksijen kaynağı olarak görmemek gerekiyor. Onlar aynı zamanda su kaynaklarımızın korunmasını sağlıyor, erozyonu önlüyor, biyolojik çeşitliliği barındırıyor. Bir orman yanınca, sadece ağaçlar yanmıyor; oradaki tüm ekosistem yok oluyor. Toprak verimsizleşiyor, su kaynakları kirleniyor, hayvan habitatları yok oluyor.

Yangınlarla mücadelede teknolojiden daha fazla yararlanmamız gerekiyor. Erken uyarı sistemleri, uydu takibi, drone’larla sürekli gözlem… Bunlar artık hayati önem taşıyor. Ama en önemlisi bilinç. Her birimizin ormanlarımıza sahip çıkması, dikkatli davranması, sorumlu olması gerekiyor.

Yangın çıktığında “söndürülecek” demek yetmiyor artık. Çünkü yanan her hektar toprak, kaybolan bir gelecek parçası demek. Çocuklarımıza nasıl bir dünya bırakacağımızı düşünme zamanı geldi. Yanmayan şehir kalmadığı bu günlerde, belki de en büyük yangın bizim içimizdeki umursamazlık ateşi.

Ormanlarımız sadece yeşil alan değil, yaşam kaynağımız. Onları korumak için hep birlikte hareket etmek zorundayız. Çünkü yangın söndürmek değil, yangın çıkarmamak asıl hedefe ulaşmanın yolu.

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER