Yağmurun başladığı o ilk an, havada bir ferahlık hissedilir. Toprak kokusu yavaşça yükselir, rüzgârın yönü değişir, gökyüzü griye döner. İnsan ister istemez o havayı içine çekmek ister. Belki biraz hüzün, belki biraz huzur… Yağmur her insanda başka bir duyguyu uyandırır ama kimseye kayıtsız kalmaz.
Yağmurun altında yürüyen birini görürsünüz bazen. Elinde şemsiye yoktur, acele etmez, ıslansada önemsemez. Çünkü o anın kendisiyle barışıktır. Belki bir derdi vardır, belki sadece o sessizliği sever. Yağmur insanı dinlendirir; şehir sustuğunda, sadece yağmurun sesi kalır geriye. O ritim, kalbin ritmiyle bir olur.
Sokak lambalarının altında dans eden damlalar, sanki her birine ayrı bir hikâye taşır. Pencereden dışarı bakan biri, o damlaları izlerken geçmişini düşünür. Çocukken su birikintilerine basmanın verdiği keyfi, okul çıkışı aniden bastıran yağmurları, eve dönüşte annesinin uzattığı kuru havluyu hatırlar. Yağmur, insanı biraz geçmişe götürür ama orada fazla tutmaz. Çünkü yağmurda her şey geçicidir. Bulutlar gelir, yağar, dağılır… tıpkı hayat gibi.
Belki de yağmurun en güzel yanı, insanı yavaşlatmasıdır. Günlük telaşın içinde nefes almaya fırsat bulamazken, yağmurla birlikte adımlar yavaşlar. Arabalar durur, pazar yerleri boşalır, hava ağırlaşır ama kalp biraz hafifler. O kısa anda dünya kendi hızını bırakır ve insana “dur” der.
Yağmurdan sonra sokaklar parlar. Kaldırımlar, ağaçlar, camlar… her şey sanki yeniden doğmuş gibi görünür. Yağmurun bıraktığı o sessiz temizlik, insana da bulaşır. İçinde bir ferahlık hissedersin, sanki kalbinden bir yük kalkmış gibi.
Yağmur sadece bir hava olayı değildir. O, hatırlatır. Hayatın temposu ne kadar yüksek olursa olsun, doğa bir şekilde dengeyi sağlar. Yağmurla toprağın buluşması gibi, insan da kendi huzurunu sonunda bulur.







YORUMLAR