Türk tarihimizin ünlü komutanlarından Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa, 1832 yılında Tokat ilimizde dünyaya gelmişti. “Yağcıoğulları” namıyla anılan yoksul bir ailenin oğlu olan Osman Paşa, babası ile İstanbul’a gelmiş ve Soğukçeşme Askeri Rüştiyesi (Ortaokul) ve sonra da Kuleli Askeri İdadisi’ni (Lise) bitirip, Mekteb-i Harbiye-i Şahane’ye (Harp Okulu) girdi. 1852 yılında Teğmen rütbesiyle ve de ikincilikle okulunu bitirdiğinden Harp Akademisi’ne girmeye hak kazandı. O yıllarda zaten olumsuz seyreden Osmanlı-Rus ilişkilerinin daha da olumsuz şekilde gelişmesiyle Kırım Savaşı’nın başlayacağı anlaşıldığından Tuna Cephesine atandı.
Gösterdiği yararlılıklar çerçevesinde Girit ve Yemen Muharebelerinde Ferik (Orgeneral) rütbesine yükseldi. Rusların desteğiyle Osmanlı’ya karşı isyan eden Sırpların 1876 yılındaki isyanlarını bastırarak Rus generalleri tarafından komuta edilen Sırp ordusunu bozguna uğrattığı için de rütbesi Müşir’liğe (Mareşal) yükseltildi.
Türk tarihinde Balkan topraklarımız üzerinde yaşayan sözde çoğunluğu Slav asıllı olduğu iddia edilen vatandaşlarımızın Rusya ve Avusturya tarafından kışkırtılmaları ve isyana teşvik edilmeleri ile Balkan topraklarımızın bu iki devlet tarafından paylaşılmak isteği mücadeleleri sonucu, tarihimizde “93 Harbi” diye bilinen 1877–1878 Osmanlı-Rus savaşı sırasında Osman Paşa başarılarının doruğuna ulaştı. Tuna cephesinde Plevne Kalesi’ni kahramanca savunan Osman Paşa, kaleyi kuşatan ve peş peşe gelen çok sayıdaki Rus orduları karşısında, dünya savaş tarihinde yeni bir çığır açmıştı. Tüm dünya Osman Paşa’nın savunmasını hayretle takip ediyor ve takdirle izliyordu. Türk savunmasının çok çetin bir şekilde devam etmesi ve Rus ordularının taarruzda başarısız olması Rus Çarı 2. Aleksander’in bizzat Plevne’ye gelmesi ve komutayı ele almasına neden oldu.
Komutayı üstlenmesine rağmen yine başarılı olamayan Rus ordusu ve Başkomutanı Çar 2. Aleksander, Osmanlı’ya karşı isyan ettirdikleri Romanya kuvvetlerini de “İmdadımıza gel… İstediğin şartlar altında istediğin yerden, istediğin gibi Tuna’yı geç!.. Fakat yardımımıza koş!.. Türkler bizi mahvediyorlar!.. Hıristiyanlık davası kaybedilmek üzeredir!… “ diyen mektubuyla yardıma çağırmaya mecbur kalmıştı.
Rus ordusunun zor duruma düşmesine karşın, Plevne civarındaki Türk kuvvetlerinin yanlış sevk ve idaresi; Türk kuvvetleri gücünün tükenmesi; şiddetli kış koşullarının etkisi; Plevne’ye yardımın gelmemesi; açlık ve hastalıkların baş göstermesi gibi nedenlerden dolayı Osman Paşa, emrindeki askeri gücü daha fazla felakete sürüklemek istememiş ve de son bir çıkış hareketinde bulunmuş, ama o da başarılı olmamıştı. Ancak, yapılan şanlı savunma:
“Tuna nehri akmam diyor, etrafımı yıkmam diyor.
Şanı büyük Osman Paşa Plevne’den çıkmam diyor.
Düşman Tuna’yı atladı, karakolları yokladı.
Osman Paşa’nın kolunda beş bin top birden patladı.
Kılıncımı vurdum taşa, taş yarıldı baştanbaşa.
Şanı büyük Osman Paşa, askerinle binler yaşa.” Diye dillere destan Tuna Marşı, dillerde, davullarda, zurnalarda, çeşmelerde, kurnalarda, kavallarda, düğünlerde, derneklerde günümüze dek söylene geldi.
Rus ordusunun yanında Sırp ve Romen ordularının da katılımıyla çepeçevre kuşatılan Plevne Kalesi’nden düşmanı yarıp çıkmak ve kurtulmak da hayli zordu. Yapılabilecek hiç bir şeyin kalmadığı bu durumda Plevne’nin teslim edilmesi yönünde daha önce teklif edilen şartları kabul etmekten ve teslim olmaktan başka seçenek de kalmamıştı. Kaleden son huruç harekâtı sırasında yaralanan Osman Paşa, esir düşmüş ve kaderin cilvesine boyun eğmişti.
Ulu Önder’in: “Büyük devletler kuran atalarımız büyük ve şümullü (geniş kapsamlı) medeniyetlere de sahip olmuşlardır. Bunu aramak, incelemek, Türklüğe ve cihana bildirmek bizim için bir borçtur. Türk çocuğu ecdadını (Atalarını) tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır” dediği 30 Temmuz 1877 Plevne Savunması komutanı kaderin kaçınılmaz sonucu 04 Nisan 1900 yılında Hakk’ın rahmetine kavuşan Gazi Osman Paşa’nın Plevne’de gösterdiği kahramanlığı sizlerle paylaştığımı düşünüyorum.
YORUMLAR