Spor salonuna girdiğinizde artık sadece dumbbelları, ağırlık plakalarını koşu bantlarını görmüyorsunuz. Bir de telefonlar var… Herkesin elinde. Kimi antrenmanını kayda alıyor, kimi yeni bir “story” peşinde. Spor artık sadece salonda değil; sosyal medyada da yaşanıyor.
İşin olumlu yanları yok değil. YouTube’daki antrenman videoları, Instagram’daki sağlıklı tarifler veya pratik egzersiz önerileri, spora başlamak isteyenler için büyük kolaylık. Hatta kimi zaman bu içerikler, birinin sporla tanışmasına vesile oluyor. Bir de işin motivasyon tarafı var: “Önce–sonra” fotoğrafları, başarı hikâyeleri birçok kişiye “Ben de yapabilirim” dedirtiyor.
Ama işin bir de negatif tarafı var. Sosyal medyada gördüğümüz o kusursuz vücutlar çoğu zaman gerçeği yansıtmıyor. Yine de özellikle gençler, kendilerini bu hayali standartlarla kıyaslayıp yetersiz hissedebiliyor. Spor, sağlıklı yaşamın anahtarıyken, estetik kaygısına dönüşebiliyor. Bir de popüler ama bilimsel temeli olmayan antrenman veya beslenme önerileri var ki, yanlış uygulandığında faydadan çok zarar getiriyor.
Doğru kullanıldığında motive edici, öğretici ve ilham verici; yanlış kullanıldığında yanıltıcı ve yıpratıcı. Asıl mesele sporun merkezinde ekranlar değil, bizim bedenimiz ve sağlığımız olmalı. Sosyal medyayı yol arkadaşı yapabiliriz ama rotayı biz çizmeliyiz.







YORUMLAR