Geçtiğimiz günlerde Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) yayımladığı bir rapor, hepimizi derin bir sessizliğe gömmeli aslında. Türkiye, ruhsal hastalıklar sıralamasında dünya ikincisi olmuş. Evet, yanlış okumadınız: savaşın, açlığın ve ağır insanlık dramlarının yaşandığı birçok ülkenin önündeyiz bu listede. Peki, bu neyin göstergesi?
Bu topraklar çok şey yaşadı. Depremler, ekonomik krizler, pandemi, göç dalgaları, siyasi çalkantılar… Hepsi birer sarsıntı. Ama görünmeyen, hissedilmeyen, anlatılamayan başka bir sarsıntı daha var: İnsanın içindeki yıkım.
Gözümüzle göremiyoruz ama yorgun bakışlardan, kırgın ses tonlarından, derin suskunluklardan anlıyoruz artık: Ruh sağlığı ülke genelinde kırmızı alarm veriyor.
Tetikte Bir Toplum, Yorulmuş Ruhlar
Sürekli tetikte olmak, belirsizliklerle yaşamak, yarını kestirememek… Bunlar sadece psikolojik terimler değil. Bunlar her sabah uyanan milyonlarca insanın gerçeği. En çok da gençler. Üniversite mezunu ama işsiz. Geleceği parlak ama umutsuz. Hayalleri büyük ama kirayı ödeyemiyor.
Ve tüm bu tabloyu özetleyen bir sonuç: Türkiye, depresyon, anksiyete ve travma sonrası stres bozukluklarında dünya sıralamasında tepeye oynuyor.
Çare: Birlikte İyileşmek
Peki, ne yapmalı? Herkesin ezbere söylediği “ruh sağlığına dikkat edelim” cümlesi yetmiyor artık. Psikolojik destek almak hâlâ lüks sayılıyor. Psikiyatri klinikleri dolup taşıyor ama konuşmak hâlâ bir tabu. “Sen delirdin mi?” yaftası yüzünden insanlar içine kapanıyor, yardım istemekten korkuyor.
Artık bu sessiz çığlıkları duymalıyız. Okullarda, iş yerlerinde, hastanelerde, hatta evlerde… Ruh sağlığı, beden sağlığı kadar konuşulmalı. Psikolojik dayanışma sadece bir Instagram etiketi değil, bir yaşam meselesi olmalı.
Yalnız Değilsiniz
Bu yazıyı okuyan her kimse… Unutma: Ruhsal bir çöküntü yaşamak seni zayıf yapmaz. İnsan olmanın en açık göstergelerindendir. Çünkü insan, sadece bedeniyle değil; duygularıyla, endişeleriyle, travmalarıyla ve umutlarıyla bir bütündür.
Belki ülkece çok şey yaşadık, hâlâ da yaşıyoruz. Ama bir yerden başlamak zorundayız. Hem bireysel hem toplumsal olarak… Çünkü artık sustukça değil, konuştukça iyileşeceğiz.







YORUMLAR