Bir çalışma ortamında bulunmanın ilk koşulu “önce iş güvenliği” ise; tüm dinlerin ve özellikle de son din İslam’ın daire çizgisinin ilk basamağı samimiyettir. Din ve dolayısıyla “samimiyet” dürüstlüktür, doğruluktur, dirlik ve düzenliktir, birlik ile beraberliktir, paylaşma ve yardımlaşmadır. Yardım elini uzatma ve bozulan yeri düzeltmedir. Kırılanı onarma ve söküleni dikmedir. Öncelikle yere düşürmeme ve ayaklar altında bulundurmamaya özen gösterme bağlamında düşeni kaldırma ve hamı oldurmadır samimiyet. Bir dine mensup olduğunu ifade etmek o kadar kolay bir söylem olmamalıdır.
“Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol; sözün özüne ve özün de sözüne uysun!…” demiş evrensel düşünce sahibi ve gönül dostu Hz. Mevlana’mız. “İncinsen de incitme!.. Nefsine ağır geleni kimseye tatbik etme!..” öğüdünü vermiş hünkar Hacı Bektaş Veli Hazretleri inanan ve inandığını söyleyen ile bir dine mensup olduğunu hissettirmeye çalışan bireylere. Hisler ve hazlar dünyasının ilk basamağı sanırım “samimiyet” olmalıdır.
Samimiyetin gereği ve göstergesi ise aldatmamaktır. Aldansan da aldatmamaktır, incinsen de incitmemektir samimiyet. Aldatan belki de farkında olmayabilir o olumsuz davranışının. Bu bağlamda o bireyin samimiyetsizliğini değerlendirme ölçütlerini devreye sokma yerine kırmadan, dökmeden, incitmeden, sancımadan lisan-ı hal ile dönüt verebilmektir, olumsuzluğu olumluluğa döndürebilmektir samimiyet.
2014 Yılı Kutlu Doğum Haftası nedeniyle Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bastırıp tüm camilerimize halkımızın görebileceği ve okuryazar olanların rahatlıkla okuyup anlayabileceği bir dille; hele hele camiye gelen, kenarından geçen, avlusunda mola vererek nefes alma bahtiyarlığına erişen ve de mabetlere girip çıkanların görmemesi imkânsız olan “Din samimiyettir. Samimiyet aldatmamaktır” “Bizi aldatan bizden değildir (Hadis-i Şerif)” gibi sloganlaşan yazılı ifadeleri okuyup da üzerinde düşünmemek akıl karı değildir sanırım.
Başka milletlere pek de nasip olmayan ancak Türk halkının pek de kadir ile kıymetini bilemediği, izinde olanların farkında olmadan tatile çıktığı ve yolunda olduğunu iddia edenlerin çıkmaz sokağa saplandığı yani anıp da anlayamadığı yirminci yüzyılın eşsiz lideri Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk:
“Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum. Şuura aykırı, ilerlemeye mani hiçbir şey ihtiva etmiyor. Milletimiz din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete maliktir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz. (1923)” uyarılarıyla dindarlığı ve dindarlığın olmazsa olmazlarına işaret etmiştir.
Son ve en mükemmel din olan İslam dinimizle ilgili kelime-i şahadet getirerek; namaz, oruç, hac, zekât ve diğer görev ve sorumlulukları üstlenen bireyler öncelikle her türlü tutum ve davranışlarında samimi olmayı ön planda bulundurmalıdırlar. Samimiyeti içselleştirmiş olanlar birbirlerini aldatamazlar hatta “aldatmak” kelimesini bünyelerinde barındıramazlar. Bırakın insan unsurunu bir yana; hiçbir canlıyı aldatamaz, incitemez, zarar veremez, onurunu kıramaz, küçümseyemez, hor ve hakir göremez, alay konusu yapamaz, ezip ve düzüp geçemez. Hangi türden olursa olsun hiçbir canlıyı yok sayamaz.
Kendisini bir yerlere angaje eden güya sayın sağdaki veya soldaki, ilerideki ya da gerideki, üstteki veya alttaki, öndeki ya da arkadakiler; dünyaya veda ederken camiye, cemaate ve cem evine, kilise ya da havraya getirilenler ile göçüp gidenlere son görev için gelenler samimiyetin hangi basamağındayız diye kendimizi çoktan sorgulamış olmamız gerekiyordu diye düşünüyorum.
Harika olmuş sayın hocam hem güncel ve hemde yol gösterici tavsiye teşekkürler