Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Özdemir

ŞABBETAY SEBİ, AZİZ MEHMET EFENDİ OLUNCA

 

Yahudiler inançları gereği günün birinde bir Yahudi’nin “Mesih” olarak ortaya çıkarak, kendilerini dağılmışlıktan kurtaracağına, yıkılmış olan devletlerini yeniden kuracağına ve Kudüs’e götüreceğine, Yahudi hakimiyetini sağlayacak Allah’ın vekili olarak bir büyük kurtarıcının geleceğine inanırlar. Bu inanç tarih boyunca birçok “Yahudi Mesih”inin türemesine yol açmıştır. Yemen ve Girit gibi pek çok yerde Mesihler ortaya çıkmış, kendi dindaş ve ırkdaşlarını hep dolandırmışlardır. Hıristiyanlara göre de “Mesih” inancı olduğu için 21. yüzyıl başında kendini en son Mesih ilan eden ise, çoğumuzun anımsayacağı Mehmet Ali Ağca’dır. Fakat tarih boyunca kendini Mesih olarak ilan edenlerden hiçbiri Şabbetay Sebi (Sabatay Sevi) kadar şöhret ve nüfuz sahibi olmamıştır.

İspanya’da 15. yüzyıl sonunda Hıristiyanlar tarafından katledilmek üzereyken Türk denizcilerinin kabaran merhamet hisleriyle kurtarılan İspanyol Yahudi’si bir aileden Mordehay Sebi’nin oğlu olarak 1626 yılında İzmir’de Şabbetay Sebi adlı biri dünyaya geldi (Sebi=Geyik anlamındadır). Küçük yaştan itibaren kendisini dini konulara vermiş; Yahudi Kutsal kitapları üzerine yoğunlaşarak edindiği bilgisiyle kısa sürede şöhret sahibi olmuştu. 22 yaşına geldiğinde kendisine gâibten bir takım haberler geldiğini ve rüyalar gördüğünü söyleyerek bundan böyle “Mesih” olarak tanınması gerektiğini iddia edip, bunu kabul etmeyenlerin günahkâr olacağını ilan etmişti.

Şabbetay Sebi, kısa sürede etrafına birçok mürit toplamış, şöhret basamaklarını yavaş yavaş tırmandıktan sonra İstanbul, Selanik, Atina, Kahire, Gazze, Kudüs gibi şehirleri dolaşarak buralardaki Yahudi cemaatlerinin de kendisine tabi olmalarını istemiş, yoğun bir taraftar da bulmuştu. Bu arada Hıristiyanlara göre de “Mesih” olduğunu ilan ederek, Gazze’de tanıştığı Abraham Nathan’ı yanına “Resul” olarak aldı.  Doğduğu şehir İzmir’e dönüşünde Yahudiler tarafından coşkulu bir şekilde karşılanarak kendisine Mesihlik tacı giydirilmişti. Şabbetay’ın yaşadığı serüven başlangıçtan beri Osmanlı Devleti tarafından takip ediliyor ancak, çok fazla ciddiye alınmıyordu. Hatta İzmir Hahamları kendisine inanmadılar ve onun tarafını tutmadılar. Yahudi inanç ve ibadetlerinde yenilikler yapmaya kalkışmasından sonra İstanbul Başhahamlığı, onun bu çabalarını hiç de hoş karşılamadığı gibi kendisini Yahudi cemaatinden de çıkarttı; ayrıca dualarda zikredilen Osmanlı Padişahının adını çıkartıp kendisinin Davut oğlu Süleyman olduğu iddiasıyla dualara bu adı koyduğu yolunda Osmanlı Sarayına şikâyette bulundu. Faaliyetlerinin tehlikeli boyutlara ulaşması üzerine Osmanlı Devleti derhal harekete geçerek Şabbetay Sebi’yi tutuklama gereğini hissetti. İzmir Kadısı’na gönderilen bir fermanla tutuklanan Şabbetay Sebi, İstanbul’a getirilip Sadrazam Köprülüzade Mehmet Paşa tarafından sorgulandıktan sonra Çanakkale’ye sürülüp Aydos Kalesi’ne hapsedildi.

Hapsedildiği yerde tutuklu bulunduğu esnada imparatorluk içinden ve dışından gelen yüzlerce Yahudi tarafından ziyaret edilen Şabbetay Sebi, “Efsane Adam” haline gelmişti ki, oradan alınarak tekrar İstanbul’a getirilip Sadaret Kaymakamı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa başkanlığında Şeyhülislam Minkaarî-zâde Yahya Efendi, Hâce-i Sultani Vâni-zâde Mehmet Efendi’den oluşan Ulema Meclisi’nde yargılandı. Padişah 4. Mehmet’in de Adalet Köşkü’nden yargılamayı takip ettiği Eylül 1666 yılında yapılan bu duruşmalarda Şabbetay Sebi, Mesih’in özellikleri arasında gerçekten Mesih olan kişiye ok işlemeyeceği hususu da olduğundan bunu teyit etmek için kendisine ok işlemeyeceğini söyler. Bu sözü üzerine üzerindeki gömleği çıkartılarak okçuların karşısına geçirilir. Foyasının ortaya çıkacağını anlayan “Sahtekâr Şabbetay Sebi”, bu defa Mesihliğini inkâr eder ve bu sıfatın kendisine bazı Yahudiler tarafından yakıştırıldığını iddia eder. Kendisine yapılan ithamları, verilen ifadeleri, yapılan şikâyetleri reddetmesine karşın hakkında verilen idam kararını kaldıramadı.

Yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi üstün zekâlı, insanları ikna metodunu ve insanların zayıf noktalarını çok iyi bilen, zamanın ne getirip ne götüreceğini sezebilen, tabiri caizse masırın deliğinden Mısır’ı seyreden Şabbetay Sebi, ancak Müslümanlığı kabul ettiğini söylerse bu cezadan kurtulabilir, hatta belli bir maddi ve manevi ödül bile alabilirdi. Son düşüncesinde karar kıldı ve Müslümanlığı kabul ettiğini söyleyip Kelime-i Şahadet getirdi. İdam cezasından kurtuldu, Aziz Mehmet adını aldı ve de kendisine 150 akça karşılığı Kapıcıbaşı göreviyle maaş bağlandı. Kendisine “Resul” seçtiği Abraham Nathan da Müslümanlığı kabul ettiği için İbrahim Efendi adını alarak Çavuşbaşılığa tayin edildi.

Vâni-zâde Mehmet Efendi’den İslam akaidini öğrenirken, bir taraftan da gizliden gizliye eski faaliyetlerine devam ediyordu. İstanbul Başhahamlığının ihbar ve şikâyetleri üzerine Arnavutluk’un Berat şehrine sürgün edildi ve beş yıl sonra da öldü.

Yahudi düşüncesinin kıvrak zeka, zemine göre araziye uyan, tilki gibi kurnaz, iki yüzlü, gurursuz, yaptıklarından asla utanç duymayan ve asalet fukarası davranış özelliklerini sizlerle paylaştığımı düşünüyorum.

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER