Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

ETME BULURSUN

On sekiz yaşında iken

On sekiz yaşında iken padişah oyduğundan dolayı “Genç” lakabıyla anılan II. Osman yalnız dört yıl saltanat sürebilmişti. Başarılı geçen Lehistan seferi yanında devlet idaresinde günün koşullarına uygun yeni ve gerekli düzenlemeler yapmak istiyordu. Öncelikle kardeş katli uygulamasını yerine getirmemiş, Osmanlı hanedan soyunun sağlıklı biçimde devamı için Türk olanlarla evlenmek gerektiğine inancı gereği harem dışından Şeyhülislam Esat Efendi’nin kızıyla evlenerek ilk uygulamayı da başlatmış oldu. Lehistan seferi sırasında gerekli çaba ve gayreti göstermeyen başıbozuk Yeniçeri Ocağını kaldırmak istemiş, içinde saklaması gereken sırrını ve yapmak istediği düzenlemeyi bir takım statükocu saray adamları ile hırsıyla ortalığı kasıp kavuran Kösem Sultan (4. Murat’ın annesi)’ın duymaları ve de Yeniçerilere fısıldamaları yaşamının sonlanmasına mal olmuştu. Yapmak istediği yeni düzenlemeler kendisiyle birlikte toprak altına gömülüp gitti.

          O zamanın statükocu, çıkarcı, makam hırsıyla tutuşan devlet adamlarının ileri gelenlerinin en önünde Davut Paşa (Kara Davut Paşa, Enderun’da yetişmiş Bosnalı devşirmedir.) geliyordu. Parlayan yıldızı ve yükselen burcu sayesinde olacak ki, çeşitli makam ve mevkiler arasında daldan dala atlayarak kendisine yer tutmaya çalışmış, kayınbiraderini tahta çıkarmış olması hanedan üyelerinin dikkatinden kaçmıyordu. Kısa bir süre sonra eşinin abisi olan I. Mustafa tahtan indirilerek (akli dengesi bozuk olduğundan Deli Mustafa diye de anılıyor) Genç Osman saltanata getirildiğinde Davut Paşa’nın etkinliği de sona ermişti.

         Gelişme ve değişmeleri istediği gibi yönlendiremeyen ve de içine sindiremeyen Kara Davut Paşa, İnkılâpçı davranışlar sergileyen Genç Osman’ın 19 Mayıs 1622’de tahttan alaşağı edilip; kayınbiraderi I. Mustafa’yı ikinci defa hükümdarlığa getirmeyi başardığı gibi valide sultanın da iltimasıyla hemencecik Sadrazam’lık makamına bile oturmuştu.

         Egosunu tatmin etmeye başlayan Paşa, Genç Osman’ı bir pazar arabasına bindirilerek kendi taraftarlarının her türlü saygısızlık ve hakaret içeren davranışları eşliğinde Yedikule zindanına hapsettirdi. Ve aynı gün akşama doğru da yandaşlarıyla birlikte yenilikçi Sultan Genç Osman’ı hunharca biçimde kementle boğdu. Bu da yetmiyormuş gibi işlediği cinayeti kanıtlamak için Genç Osman’ın bir kulağını kesip kayınvalidesi Kösem Sultan’a göndermesi merkez ve taşrada büyük bir protestoya neden olmuştu ki, ancak yirmi dört gün süren hükümet başkanlığı görevinden alınıp idama mahkûm edildi. Sultan Genç Osman’ı bindirdiği pazar arabasıyla Yedikule’ye getirildi ve de tam II. Osman’ı gaddarca öldürdüğü yerde suç ortaklarıyla birlikte son yolculuğa doğru yol aldı. Rüzgâr ekenlerin fırtına biçtiği gibi etme bulma dünyası bu ya, kısa bir süre sonra da Davut Paşa kazdığı çukurların birine aynı yerde kendisi düşmüştür.

Sözde her iki sima da ülke için, ülkenin geleceği için, devletin sonsuza dek yaşatılması, bölgesinde güç dengesi konumunda olması, insanlarının mutluluğu ve refahı için bir şeyler yapmak istiyorlardı. Metodoloji kurallarına göre Tarihi tarihçilerin yargıladığında birinin dürüst davrandığı diğerinin de dürüst davrandığı görüntüsü ve izlenimini verdiği ile gizli emel, arzu ve niyetlerin binlercesi gün yüzüne çıkmaktadır. Gerçekleri ileri-geri, sağa-sola, aşağı-yukarıya çekmekten ve sulandırıp örtbas etmekten sakınılmalıdır.

Yıllardır milli varlığımız üzerinde sürdürülen kültür emperyalizmi nedeniyle George Satayana’nın: “Geçmişi hatırlamayan onu tekrarlamaya mahkûmdur” dediği gibi yaşanmış davranışlardan ders çıkarmayan toplum konumuna getirildik.  J.Q. Adams’ın: “Mürettebat farklı yönlere kürek çekiyorsa, kaptanın limanı görmesi hiçbir işe yaramaz” sözünden hareketle bu günkü siyasi yaşantı ve manzaramızın, ülke gündemini insanlarımıza arz edişimiz ile içi boşaltılan vatan, millet, bayrak, sancak, ezan, hak, hukuk, eşitlik, sosyal adalet gibi değerlerin gerçekleri pek de yansıtmadığını ve Ulu Önder’in Anıtkabir’deki mezarından kalkıp da halimizi görme şansı olsaydı çok üzgün bir tavırla yüzümüze tüküreceğini düşünüyorum.