Demokrasi, temel ilkelerinin başında özgürlük ve eşitlik ilkeleri gelen ve halkın kendi kendisini yönetmesi anlamını ifade eden yönetim biçimidir. Bu anlamda insanlar başka bireylerin özgürlüklerini engellememek koşuluyla özgürdür ve toplumsal ile hukuksal alanda her birey eşittir. İnsanların tüm hakları yasalarla güvence altına alınmış olmasından dolayı da gelişen dünya düzeninde en iyi yönetim şekli olarak gösterilmektedir.
İnsanların canları pahasına da olsa bedeller ödeyerek Monarşi, Oligarşi ve Teokrasi gibi yönetim şekillerinden sonra ulaşabildikleri kendi kendilerini insanca, özgürce, hakça yönetebilmeyi hedefledikleri “Demokrasi” yönetimi geçirdiği aşamalar itibariyle Doğrudan ve Temsili olmak üzere iki şekilde uygulanmış ve de uygulanmaktadır. Ancak, bu gün bizim ülkemiz de dâhil pek çok ülkede uygulanan bir diğer şekli de vardır ki, biz onu “Güdümlü Demokrasi” diye adlandırabiliriz. Konuyla ilgili derslerimi işlerken çok yararlandığım Emine Yamanlar’ın “Demokrasi ve İnsan Hakları” kitabında belirttiği ilk iki şeklin gelişim sürecine birlikte göz atacak olursak;
“Her şeyden önce Demokrasi sözcüğü Yunanca’dan geliyor. Eski Yunanca’da; “demos” halk, “kratos” ise iktidar ya da egemenlik anlamında kullanılır. Buna göre demokrasi, halkın egemenliğini ifade eder. Belli bir siyasal düzeni ifade eden demokrasinin ilk ortaya çıkıp uygulandığı ülke eski Yunanistan’dır. Günümüzde demokrasi; halkın, halk tarafından, halk için yönetilmesidir.
Demokrasi, eski Yunanistan’da şehir devletleri olan Atina Sitesi’nin siyasal düzeniydi. Ancak; kölelerin, Atinalı olmayanların, kadınların ve 26 yaşından küçüklerin yönetimde söz hakkı yoktu. Dolayısıyla yaklaşık nüfusu 300 bin olan Atina’da yönetime katılabilecekler 30 bin kişiydi. Onlar yönetime (doğrudan) katılıyorlardı.
Demokrasinin temel ilkelerinin en başta geleni halk egemenliğidir. Demokratik yönetimde halk, siyasal gücü doğrudan ya da temsilcileri aracılığıyla kullanır.
Doğrudan Demokrasi, halkın siyasal gücünü doğrudan doğruya kullanmasıdır.
Doğrudan demokrasini uygulanması tarih boyunca pek mümkün olamamıştır. Günümüzün toplumlarında da İsviçre’deki birkaç kanton dışında uygulanmamaktadır.
Temsili Demokrasi, halkın siyasal gücünü temsilcileri aracılığıyla kullanmasıdır. Yaygın olarak kullanılan bir sistemdir. Halk, kendi temsilcilerini seçmekte ve bu temsilciler siyasal gücü ya da egemenliği (halk adına ve belli bir süre) kullanmaktadır.
Bazı durumlarda bu iki sistem bir arada uygulanmaktadır. Bu uygulamada temsilcilerin aldığı bir karar, halkın oyuna sunulur ve ondan sonra geçerli hale gelir. Buna referandum ya da halk oylaması adı verilir. Temsili Demokraside temsilciler, egemenliğin esas sahibi olan bireylerin isteğiyle, onların adına egemenliği kullanırlar. Anayasamızın 80. maddesinde, “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün milleti temsil ederler” ifadesi yer almaktadır.
Seçim ve Temsil ilkesiyle devletin cumhuriyet oluşu yakından ilişkilidir. Cumhuriyet; devlet başkanı da dâhil olmak üzere, devletteki bütün organların seçimle iş başına gelen kişilerden oluştuğu ya da seçimle iş başına gelen kişilerce atandığı devlet şeklidir. Sadece devlet başkanı bile seçim dışı bir yolla iş başına gelmiş olsa bu devlet şekli cumhuriyet sayılamaz. Örneğin İngiltere, Norveç, Danimarka, Hollanda, Belçika ve İspanya gibi ülkelerde egemenliğin ulusa ait olduğu kabul edilmekle birlikte devlet başkanı olabilmek için belli bir aileden gelmek gerekmektedir. Bu nedenle devlet şekli cumhuriyet değildir. Oysa bu ülkeler, demokrasinin egemen olduğu ülkelerdir. Cumhuriyet, devletin biçimini ve geçerlilik ölçütünü belirleyen kavramlardır. Oysa demokrasi, siyasi rejimin işleyişi ile ilgilidir. Siyasi rejimin demokrasi sayılabilmesi için; seçim ve temsil ilkesinin, insan haklarına saygının, hukukun üstünlüğünün ve çoğulculuk ilkesinin geçerli olması gerekir.”
Güdümlü Demokrasi ise, birileri veya bir gurubun keyfi ile çıkarları ve istekleri dikkate alınarak pek çok geri kalmış ülke ile ülkemizde olduğu gibi, ne doğrudan ve ne de temsili demokrasiye benzemeyen; yarı örfi ile yarı keyfi, yarı özgürlük ile yarı istibdat, bireylere göre sosyal adalet ile bürokrasi uygulanan, hukukun üstünlüğünün örselendiği ve çoğulculuğun tırmalandığı, eski Sovyetlerdeki polit büro üyeleri ile halkın statüsünü çağrıştıran, halkın görüş ile duygu ve düşünceleri rafa kaldırılan ve de sözde halk için olduğu iddia edilen bir yönetim biçimi olduğunu düşünüyorum.
YORUMLAR