Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Özdemir

ARİFLERİN MARİFETLERİ

Erenler ile erişenler, veliler ile evliyalar, beyler ile sultanlar şehri Yeşil Bursa’mızda gönlü çok zengin ama ekonomik yönden fakir, her yıl hacca gitmek için niyet eden, fakat maddi gücü yetersiz olduğundan bir türlü hesabı kitabı tutmayan bireyler ile devlet ricali iç içe yaşıyordu. Şereflikoçhisar’da doğdu, çocukluğunu geçirdiği Sivrihisar’da ilköğretime başladı ve İstanbul’daki yüksek öğreniminden sonra Edirne’deki Selimiye Medresesi’nde öğretim görevliliği, Mısır ve Şam kadılıklarında Naib’likte bulunmuş, nihayet Bursa Ferhâdiye Medresesi’ne müderris (profesör) ve Cami-i Atik Mahkemesi’ne de Naib tayin edilmiş olan A. Mahmut Hudaî (1541-1628), zamanı geldi âriflerden biri oluverdi ve ârifin marifetleri görüldü. Marifetlerinden biri şöyle anlatılır:

Her yıl hacca gitmek için niyet etmesine karşın bir türlü gidemeyen bir vatandaşın eşi: “Her yıl gideceğim diyorsun, bir türlü gidemiyorsun!” deyince vatandaş: “İnşallah bu yıl gideceğim. Gidemezsem aramızdaki nikâh sakıt olsun (düşsün)” der, fakat o yıl da gidemez. Kendisine söz hakkı doğan hanımı “Efendi, artık eve gelme. Zira ben artık sana namahrem (haram) oldum” der. Bu gelişmeler karşısında dostlarına halini arz eden hac gönüllüsüne “Üftade Hazretlerine git, o senin derdine çare bulur” derler dostları. Bu yönlendirme üzerine gidip Üftade Hazretlerine haline arz edince, O da, “Haydi, bizim eskici Muhammet Dede’ye git, bizden selam söyle, seni Hicaz’a götürsün.” Buyururlar.

Kurban bayramı arafe günü Muhammed Dede’yi bulur. O da fakir arife tayy-i mekân ettirip Beytullah’ı tavaf ile Arafat’ta vakfeye yetiştirir. Hac aşığı evine dönmekte gecikebileceğini düşünüp, Arafat’ta rastladığı Bursalı dostlarından birine “Siz benden evvel hacdan dönersiniz. Şu mektubu Bursa’daki aileme teslim ediniz, selamlarımı söyleyiniz” diye ricada bulunur ve eşine yazdığı mektubu dostuna teslim eder. O zamanın yol koşulları nedeniyle dostları geç gelmiş olacak ki; kendisi dostlarından önce evine gelir ve kapıyı çalar. Hanımı “kaç gündür nerdesin” diye eve almaz. Çiçeği burnunda taze hacı: “Ben hacdan geliyorum. Orada dostlarımdan falan zatla da size bir de mektup göndermiştim” deyince, iki üç günlük gibi bir sürede Hicaz’a gidip-gelmek mümkün olmadığından sorunun çözümü Bursa Kadısı Mahmut Efendi’ye arz olunur. O da “Mademki kocan sana bir mektup yollamış, bekleyelim” der.

Nihayet emanet edilen kişi, söz konusu mektubu getirip kadına verir ve Arafat’ta hacca gidip geldiğini söyleyen kocası ile görüştüğünü de anlatır. Tekrar kadıya gidilir, mektubu gören ve şahidi de dinleyen Kadı Mahmut Efendi, taze hacının eşine “Nikâhlarının devam ettiği” kararını bildirdikten sonra çiçeği burnunda hacıya dönerek, buna kimin himmetiyle mahzar olduğunu sorar. Vatandaş taze hacı, Kadı Mahmut’a olanları tekmil anlatınca Kadı Mahmut Efendi de doğru Üftade Hazretleri’nin yanına varır ve müritliğe kabulünü rica eyler.

Üftade Hazretleri ise; öncelikle maldan, sonra memuriyetten vazgeçmesini ve sonra da nefsini ayakaltına almasını teklif eder. Kadı Mahmut Efendi önerilerin hepsini kabul edip, yerine getireceğine dair söz verir. Memuriyetten istifa eder, üç gün Bursa sokaklarında omzunda ciğer satmak ve bir süre dergâhın tuvaletlerini temizlemek suretiyle nefsini ayaklar altına alır. Manevi atmosferde gezinerek şeyhinin iltifatına ve “Padişahlar rikâbında (arkanda) yürüsün” duasına mahzar olur. Mürşidinin üç yıllık terbiyesinde kemale erer ve irşat (insanları olumlu yönde aydınlatmak ve rehberlik etmek) ile görevlendirilir.

Arifler mertebesine ulaşan ve marifetleri de görülen Aziz Mahmut Hudaî’nin tasavvuf, ahlak ve fıkıh dallarında Câmiü’l-Fezâ’il ve Kamiü’r-Rezâ’il, Keşfü’l-Kınâ’an Vechi’s-Semâ, El-Mecâlisü’l-Va’ziyye, Tecelliyât, Vâkı’at, Mektubât, Divân-ı İlahiyât isimli Arapça ve Türkçe yazılmış çok sayıda eserlerinden Divân-ı İlahiyât’ı ise Türkçe yazdığı şiirlerden oluşmaktadır. İstanbul’da iki defa eski harflerle (1870–1921) ve 1970 yılında da bir defa yeni Türk harfleriyle basılan eserindeki bazı ilahileri bestelendi.

Sevenleri ve türbesini ziyaret edenler hakkında “Denizde boğulmasınlar, ahir ömürlerinde fakirlik görmesinler ve imanlarını kurtarmadıkça gitmesinler” şeklindeki duası sebebiyle kabir ziyaretçisi en çok olanlardan bir Ârif’in marifetini sizlerle paylaştığımı düşünüyorum.

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER