Cermen tanrı ve kahramanları için söylenen destanlara Romalı Tarihçi Tacitus (M.S. I-II. yy)’un “Cermen Kavimleri” adlı yapıtında rastlanmaktadır. Nibelungen Destanı kökleri Milattan önceki yüzyıllara yaslanan Almanların milli destanıdır. İlk defa 1757’li yıllarda yayımlanan destanda Almanlar, destan kahramanı Siegfried’i tanıdılar. Milli geçmişlerini, sanat ve edebiyatlarını, dillerini keşfederek özlerine dönme imkânı buldular. Bu bağlamda destan, Alman milliyetçiliğinin temel taşlarını oluşturdu.
Yavaş yavaş özümseyerek özlerine dönüş yapan Alman bilim ve sanat erbabı ve halkı arasında “Cermen Milliyeti” oluştu ve de bu yapıtlar gün geçtikçe Alman milletini coşturdu. 19. Yüzyılda yetişmiş olan Almanların büyük bestecisi Wagner, destanı “Cermenlik” musiki özelliğinde ve “Nibelungun Halkası”(Ring der Nibelungen) adını verdiği dört opera şeklinde besteledi. Bavyera Kralı I. Lois, Wagner’i ödüllendirdi ve eserlerinden aldığı ilhamla Bavyera Dağları’ndan birine Walhala (Cermen Olimpos’u) adlı parkı yaptırdı. Yapılan bu destanî-efsanevi park halen Cermenlik ruhunu besleyen bir ziyaret ve mesire yeri olarak korunmaktadır.
Birçok yabancı dile çevirisi yapılmış olan Nibelungen’in coşkulu söylenişinde, destanda çok çok önemli ve de çok çok gizemli yer tutan Attila (Alman dilinde Etzel-Avrupa Hunları ‘Türkleri’ Hakanı Atila) Hunları vasıtasıyla Avrupa’ya getirilmiş olan Türk Destanı söyleme geleneğinin izlerinin bulunduğundan bahsedilmektedir.
Kavimler göçü nedeniyle Avrupa içlerine kadar ilerleyen Avrupa Hunları, Cermenlerin batı Avrupa’ya sıkışıp kalmalarına neden olmalarının yanında Cermenlerin hanedan-aile içi entrikalarına tanıklık etmiş ve de huzur ve güvenin temini ile insanların birbirlerini diri diri yememeleri ve yok yere insan kanı akıtmamaları için kargaşaya müdahale etmişlerdir.
Efsaneye göre Işık Kralı Siegfried, karanlıklar hâkimi Nibelungen’in canavarını önceki yıllarda öldürmüş ve öldürdüğü ejderhanın kanını bedenine sürdüğü (vücudunun bir yerine sürmeyi unuttuğu için açık kaldığını bilen biri vardır.) için de kendisine kılıç işlemediği inancının yayılmasını sağlamıştı. Bu arada Siegfried, Burgund Kraliçesi Kriemhild’le de evlenme şansını yakalamıştır. Yaşanan entrikalar sonucu Burgund Kraliçesi Kriemhild’le evli olduğu halde, bekâr Cermen Kraliçesinin Işık Kralı Siegfried’le yaşadığı evlilik dışı ilişki nedeniyle zina etmekle suçlandığından bekâr Cermen Kraliçesi, Siegfried’i öldürmeye karar verir. Ancak, vücudunun bir yerinin açık kaldığını bilen bekâr Cermen Kraliçesi, Siegfried’i burasından vurdurup öldürtür. Eşi Siegfried’i öldürttüğü için bekâr Cermen Kraliçesinden intikam almak isteyen dul Burgund Kraliçesi Kriemhild, amansız arayış içine girer ve bu doğrultuda engin deneyim ile güç ve kuvvetinden yararlanmak için Attila (Alman dilinde Etzel) ile evlenir ve Hun orduları gelip bekâr Cermen Kraliçesini ortadan kaldırır. Hun Hakanı Attila’nın evlilik yoluyla elde ettiği Burgund’ların varlığına son verdiği ve Almanya’nın bir kısmını fethettiği tarihi bir gerçektir.
Ellerin var da bizim yok mu? Elbette bizim de var ve de onlardan kat kat fazlasıyla var. Diriliş ile Türeyiş ve Ergenekon’dan Çıkış Destanları ile Dede Korkut Hikâyeleri, Aksaçlılar ile Aksakallılar, Evliyalar ile Asfiyalar, Atabekler ile Atatürkler ve daha niceleri… Ancak biz, daha da çok olan kendi milli ve manevi birikimlerinden bihaber olanların, düşman olanların, yasaklayanların, okuduğunu yanlış anlayanların, kendi öz benliğini hiçe sayanların, yabancıları kendisinden üstün görme psikolojine kapılanların, atasından utananların ve de köşe başlarını bu tür bireylerin işgal etmiş olmasının kat be kat fazla olmasındandır diye düşünüyorum.
YORUMLAR