Bu gün de evrensel bilim adamları arasında yer aldığını bildiğimiz, dünya insanlığının hele hele İslam Dünyasının yönetilmesi ve yönlendirilmesi ile sömürülmesi bağlamında İslam Dini ile Türk – İslam karşıtlarına uç duygu ve düşünceleri ile ideallerini aşılayan İngiliz Tarihçi ve Yazar, A. Toynbee’nin sözlerini anımsatmak geldi içimden. Ancak Din Görevlisi İmam – Hatipler ile Vaiz ve Müftülerimizin alanlarına girmem gerekiyor. Eksik bilgi sunmuş olabileceğimden dolayı beni hoşgörüyle karşılayacaklarını umuyorum.
Bilebildiğim kadarıyla İslam Dünyasında sonradan oluşan mezhepler (yani takip edilen kişi veya gidilen yollar) itikadî ve amelî olarak iki kısımda incelenmektedir. Bu konular İslam’da Fıkhı Mezhepler Tarihi içinde yer almaktadır. İslam âlimleri bunları Ameli Mezhepleri; Hanefîlik, Şafiilik, Malikîlik, Hanbelîlik; İtikadî Mezhepleri de Maturidî, Eş’arî, Mutezile, Cebriye olarak sıralayabildiğimiz gibi gruplandırmaktadır. İslamlar olarak inanç dünyamızda Mutezile ile Cebriye’ye ait duygu ile düşünceler seyrekten ve bölük pörçük yok denecek kadar bir yayılma ile yaşama alanında tutunabilmişse de, Eş’arî’lik Afrika’nın kuzeyi Fas, Cezayir, Tunus, Libya, Mısır, Suriye, Irak’ın bir kısmı, Suudi Arabistan Yarımadası ve Doğu Afrika ile İç Afrika’da kabul görmesine karşın; Maturidî’lik Balkanlar ve Anadolu ile Karadeniz’in kuzeyi ve doğusu, Hazar Denizi etrafı, Türkistan Coğrafyası, Çin esaretindeki Doğu Türkistan dâhil yani Türk Dünyası = Bölgesinde kabul görmüştür.
Ameli (ibadet ile itaat ve yaşam) Mezhepler olarak bildiğimiz Hanefîlik, Şafiilik, Malikîlik, Hanbelîlik; doğa ile iklim ve çalışma ile üretme ve yaşam vb. koşullarına göre tutunma alan ile bölgeleri farklı farklı olmuştur. Kuzey Müslümanları diye adlandırılan bölgelerde genelde Hanefilik ve Şafiilik yaygındır. Kuzey Müslümanları arasında sonradan gayr-i İslamlar tarafından Müslümanları birbirine düşürmek ile bölmek ve parçalamaya yönelik üretilen Şiilik, İran’daki şahların yoğun çabaları sonucu suni olarak taraftar bulabilmiştir. Yirminci yüzyıla doğru da yine İngilizler tarafından Suudi Arabistan’da Vahhabîlik adıyla yeniden Müslümanları birbirine düşürmek ile bölmek ile parçalamak ve sömürgeleştirmeye yönelik yeni bir mezhep türü üretilmiştir. Bir zamanlar Devr-i Osmanî’de Türk han ile hakan ve sultan ile padişahlarının Hıristiyan dünyasında Katoliklere karşı reform hareketlerine girişen Protestanları destekledikleri ve Franklara kapitülasyonlar verildiği gibi; son yüzyılda da Hıristiyan ile Yahudi dünyası İslamları önce birbirine düşünmek sonra da bölmek ile parçalamak ve de sömürgeleştirmek için her alanda var gücüyle çaba sarf ediyor. Bu çabalarını görmemek, bilmemek, anlamamak, hissetmemek için hepimizin kör ya da sağır veya dilsiz olması gerekir. Bakar kör olanlara ne demeli varın siz karar verin.
Oynanan bu tiyatro sahnesinde sadece oyuncuları görebilir, dublörü seyreder ve konuşmaları dinleyebilirsiniz. Ancak perdenin arkasındakiler ile suflörü ve sahneye çıkması gereken ile sahneden inmesi gerekenleri göremez ve bilemez ve de hissedemezsiniz. Hele hele oyunlar kuralına göre değil de kavramı ile savramı ve gizliden gizliye oynanıyorsa vay halimize sayın seyirciler. Doğu Anadolu’muzla çalıştığım yıllarda İran İslam Cumhuriyeti adıyla bildiğimiz “Molla” yönetiminin Türkçe yayınlarındaki “MÜSELMAN” kelimesi çokça dikkatimi çekiyordu. İran’daki “Molla” rejiminin güya Müslümanlık adına içeriğini ve yaptıkları ile yaşattıklarını benden daha iyi bilenimiz vardır mutlaka.
İslam Dini’nin ve salikleri Müslümanların engin hoşgörüsünden kaynaklandığını düşündüğüm gayr-ı Müslim dünyasının İslamlar ve hele Türk – İslam Dünyası üzerindeki neşter vurma çalışma ile çaba ve gayretleri veya gizli planları ile ırkdaş ile dindaşlarımızı satın almaları, din ile iman ve örf ile adet ve ananelerinizden bizleri uzaklaştırma girişimleri ve de başarılarını sağır sultan bile duyup biliyor. Ne yazık ki İslam ile Türk – İslam Dünyası antenlerinin ayarsızlığına hayıflanmamak elde değil. Çünkü İngiliz Tarihçi – Yazar A. Toynbee 1960 yılında yazdığı bir kitabında şöyle diyor:
“Güney Müslümanlığı; EŞ’ARÎ’lik ( Kuzey Afrika’nın batısı Fas’tan Suudi Arabistan’a dâhil) bizim için tehlike olmaktan çıkmıştır. Bir şeyh satın alır, hepsini yönetirsiniz.
Bizim için Kuzey Müslümanlığı, MATURÎDÎ’lik; (Viyana’dan, Balkanlar ile İstanbul’dan Buhara’ya hatta Çin’e kadar Türk bölgesi) tehlikelidir. Bunlar bizimle (görünüşte) barışıktır. Ancak (o nedenle) her zaman (Bu günkü Türk Bölgesi içinden) (Gazi Mustafa Kemal) ATATÜRK gibi bir asi çıkabilir. Önlemi şimdiden alınmalıdır.” Sözleri bizi titretip kendimize döndürmeli diye düşünüyorum canlarım.
YORUMLAR