Birçok yazı ve konuşmasında Allah’ın Resulü Muhammet Mustafa (sav.) ve İslam Dini hakkında övgüyle söz etmiş ve bu alandaki mücadelesinin dini bilerek istismar eden din tacirlerini etkisiz eleman etmeye yönelik olduğunu ifade etmiştir. Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bu konulara ilişkin sözlerinden bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
“Hz. Muhammet (sav.) Allah’ın birinci ve en büyük kuludur. O’nun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir, fakat sonuna kadar O, ölümsüzdür.” Hz. Muhammet’i cezbeye tutulmuş bir derviş şeklinde belirten bir kitap hakkında şunları (Uhud Savaşıyla ilgili) söylemiştir:
“Hz. Muhammet’i bana, cezbeye tutulmuş bir derviş gibi tanıttırmak gayretine kapılan bu gibi cahil adamlar, O’nun yüksek şahsiyetini ve başarılarını asla kavrayamamışlardır. Anlamaktan da çok uzak görünüyorlar. Cezbeye tutulmuş bir derviş, Uhud muharebesinde en büyük bir komutanın yapabileceği bir planı nasıl düşünür ve tatbik edebilir?
Tarih hakikatleri tahrif eden bir sanat değil, belirten bir bilim olmalıdır. Bu küçük harpte bile askeri dehası kadar siyasi görüşüyle de yükselen bir insanı, cezbeli bir derviş gibi tasvire yeltenen cahil serseriler, bizim tarih çalışmamıza katılamazlar. Hz. Muhammet (sav.) bu harp sonunda çevresindekilerin direnmelerini yenerek ve kendisinin yaralı olmasına bakmayarak galip düşmanı takibe kalkışmamış olsaydı, bugün yeryüzünde Müslümanlık diye bir varlık görülemezdi.” (1923) Çanakkale Savaşlarıyla ilgili:
“Biz ferdi kahramanlık sahnesiyle meşgul olmuyoruz. Yalnız size Bombasırtı vakasını anlatmadan vazgeçemeyeceğim. Karşı siperler arasında mesafemiz sekiz metre, yani ölüm muhakkak, muhakkak… Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulmamacasına tümüyle düşüyor, ikincidekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir itidal ve tevekkül biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiç ufak biz bezginlik bile göstermiyor; sarsılmak yok! Okumak bilenler ellerinde Kur’an-ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler Kelime-i Şahadet çekerek yürüyorlar. Bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren hayrete ve terbime değer bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebesini kazandıran, bu yüksek ruhtur.”
Akıl, fen, ilim ve mantık ile çalışma ve üretme, haysiyet ile onur alanında:
“Bizim dinimiz en makul ve en tabii dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki, son din olmuştur. Bir dinin tabii olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uyması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur.” (1923) “Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla alakası olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler yeniliklere uymayı kâfir olmak sayıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış yorumu yapanların amacı, İslamların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, beyinledir.” (1923) “Bizim dinimiz, milletimize değersiz, miskin aşağı olmayı tavsiye etmez. Aksine Allah da, Peygamber de insanların ve milletin değer ve şerefini muhafaza etmelerini emrediyor.”(1923) Din ve dindarlık konusunda:
“Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum. Şuura aykırı, ilerlemeye mani hiçbir şey ihtiva etmiyor. (1923) Milletimiz din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete maliktir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz.” (1923)
Halkımızın tabiriyle her ağzı olanın konuştuğu gibi, her kalemi eline alabilenin de yazıp çizdiği, pek çok yazar ve düşünür geçinenin kendi duygu ve düşüncelerini Ata’mıza mal etmeyi çok iyi becerdiği, şeytanca bağlantı ile yorumların yapılabildiği ve o dönemin koşulları ile yer, zaman, muhatap olunan toplum bireylerinin hiç mi hiç dikkate alınmadığı ve de bilinçli veya bilinçsiz olarak toplum nazarında küçük düşürülmeye ve yalnız bırakılmaya mahkûm edilmek istendiği sistemli girişim ve çabalara karşı O’na ait söz ve davranışlarını sizlerle paylaştığımızı düşünüyorum.
YORUMLAR