Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

KAZIM ÖZALP KİMDİR?

Balıkesir’in ilk milletvekillerinden olan kazım Özalp kimdir?

Balıkesir’in ilk milletvekillerinden olan

1882 yılında Makedonya bölgesindeki Köprülü şehrinde doğmuştur. Babası İsmail Nazmi Bey, Süvari Albayıdır. Annesi Yıldız Hanım da asker bir aileden gelmektedir. Aile, Alpoğulları ismini kullanmaktadır. Rumeli’ye Karaman’dan göçmüşlerdir. Balkanlardaki kayıplar neticesinde, önce Selanik’e daha sonra İzmir’e göç etmişlerdir. Kazım’ın çocukluk yılları, pek çok Rumeli şehri gibi farklı kültürlerin ve etnik grupların bir arada bulunduğu Köprülü şehrinde geçmiştir.

 

Asker bir ailenin mensubu olmasının da etkisi ile eğitimini askeri okullarda almıştır. Üsküp Askeri Rüştiyesini bitirmiştir. Ardından 1896 yılında Manastır Askeri İdadisine kaydolmuştur. Burada kendisinden bir yıl önce kaydolan Mustafa Kemal ile tanışmış ve zamanla arkadaşlıkları ilerlemiştir. Bu arkadaşlık, Kazım Bey’in 1900 yılında girdiği Harbiye’de de devam etmiştir. 1902’de Kazım Bey, Mülazım-ı Sani (İkinci Mülazım) olarak Erkan-ı Harbiye Namzedi Mektebine ayrılmıştır. 1903’te Üsteğmenliğe yükselen Kazım Bey, 1905’te Mümtaz (Kurmay) olarak Harp Akademisini başarıyla bitirmiştir.

 

1906’da yüzbaşı olarak ilk görev yeri olan 3. Ordu 36. Alay 1. Tabur 2. Bölük kumandanlığına atanmıştır. Burada İttihat Terakki Cemiyeti’ne üye olmuştur. Cemiyetin Selanik’te toplanan ilk kongresine Şam’dan gelen Mustafa Kemal ile birlikte katılmıştır.

Kazım Bey, Balkan Harbinin patlak vermesi üzerine 1912 Eylülünde Vardar Ordusu 5. Kolordu Erkânı Harbiye’sine tayin olmuştur. Kumanova, Pirlepe ve Manastır muharebelerinde görev almıştır. Neredeyse dağılmış durumda olan Osmanlı ordusu Arnavutluk’taki Berat sancağının yakınlarına kadar çekilmiştir. Yüzbaşı Kâzım Bey, Sırpların daha güneye inmelerini önlemek için, İskarapar’a giderek Bektaşi dedelerinin de yardımıyla topladığı Arnavut gönüllülerle Sırplara karşı çarpışmıştır. Bu arada tifüs hastalığına yakalanarak bir süre hasta yatmıştır. İyileşir iyileşmez görevine dönmüş ve 1913 Haziranında İstanbul’dan Edirne’ye doğru yürüyen Enver Paşa kumandasındaki Osmanlı kuvvetlerinin sol cenah Erkan-ı Harbiye’sinde görev almış ve Edirne’nin 21 Temmuz 1913’te Bulgar işgalinden kurtarılmasını sağlayan harekâtta bulunmuştur. Balkan savaşları sırasında gösterdiği başarılar nedeniyle kıdem terfii almıştır. Ancak Rumeli’nin kaybı ile neticelenen savaşlar sonrası yeni bir görev yeri belirlenmesi gerekmektedir.

4 Mart 1914’te ise binbaşılığa terfi ederek Van Jandarma Alay Komutanlığına Tayin olmuştur. Bu görevine başlamasının ardından kısa bir süre sonra Birinci Dünya Savaşı patlak vermiş ve Osmanlı Devleti, savaşa dâhil olmuştur. Bunun üzerine Binbaşı Kazım Bey, bölgedeki Jandarma taburlarıyla hudut bölüklerini de emri altında toplayarak Van Seyyar Jandarma Fırkasını kurmuştur. 1915 Nisanı ortasında Van’da bulunan Ermeniler, Rusların tahriki ve büyük savaşı bir fırsat olarak görerek ayaklanmışlar; karakollara, resmi binalara ve Türk köylerine saldırmışlardır. Kazım Bey, kendisine bağlı kuvvetlerle isyanı bastırmak için mücadele etmiştir. İsyanı desteklemek için gelen Rus kuvvetleriyle Rumiye, Hoy, Saray ve Van yakınlarındaki muharebelerde başarılı olmuş ve bu başarıları neticesinde 7 Mayıs 1915’te kaymakamlığa (yarbaylığa) terfi etmiştir.

 

28 Haziran 1919’da Ayvalık, Soma, Akhisar mıntıkaları ile Balıkesir’e bağlı diğer kazaların temsilcilerinin katıldığı Balıkesir Kongresi toplanmıştır. Kongre 12 Temmuz’a kadar devam etmiştir. Reddi İlhak heyeti oluşturularak başkanlığına da Hacim Muhittin Bey getirilmiştir. Ancak kongrenin kapsamı yeterli görülmemiş ve 26-30 Temmuz tarihleri arasında Balıkesir çevresinden 18 kaza ve nahiyeden gelen temsilcilerle ikinci bir kongre daha toplanmıştır. Bu kongreye kaza ve nahiyelerden gelen temsilcilerin yanında mutasarrıf Hilmi Bey, 61. Tümen Kumandanı Kâzım Bey, İzmir Türk Ocağından Vasıf Bey (Çınar), Maliye Müfettişi Muvaffak ve İhsan beyler de katılmışlardır. Kâzım Bey ve Hacim Muhittin Bey önderliğinde kongre çalışmaları dışında zaman zaman toplanıp strateji oluşturmaya çalışılmıştır. Aynı tarihlerde Mustafa Kemal’in katılımı ile Erzurum Kongresi toplanmıştır. Balıkesir’deki üçüncü kongre ise 16-22 Eylül günlerinde düzenlenmiştir. Bu kongrede muhalif sesler çıkmasına rağmen, Hacim Muhittin Bey ve Kâzım Bey’in ağırlık koymasıyla Sivas Kongresi yanında yer alınması fikri benimsenmiştir. 19 Kasım 1919 da Balıkesir’de toplanan Reddi İlhak Cemiyeti kongresinde ise teşkilatın Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adını almasına karar verilmiştir. Kazım Bey’in de başında bulunduğu Balıkesir hareketi, Mustafa Kemal’in başında bulunduğu merkezi kurtuluş hareketinden bağımsız bir hareket görünümündedir. Amaç, zihniyet ve eylem tarzı açısından aynı olmakla birlikte henüz bir organik bağ kurulmamıştır. Bununla birlikte Kazım Bey, bütün bu gelişmeler sırasında Mustafa Kemal ile iletişim halindedir. Öyle ki Mustafa Kemal, Amasya görüşmeleri, Meclis-i Mebusan’ın toplanma yeri ve mebus seçimleri hususunda Kazım Bey’i bilgilendirmiştir. Zaten bu durum çok uzun sürmeyecek ve İstanbul’un işgali sonrasında 22 Mart 1920’de İzmir Şimal Mıntıkası Kuva-yı Millîye Heyet-i Umumiyesi adıyla Balıkesir’de toplanan kongrede Sivas Kongresi’nin millî birliğin ve istiklalin muhafazası uğrunda kabul ettiği maksatlara ve siyasi emellere tamamen iştirak etme kararı alınacaktır. Kazım Bey işgal sonrası, bir beyanname yayınlayarak İstanbul’da meşru bir hükümet kurulana kadar bütün makam ve mercilerin kendisinden gelecek emirlere riayet edilmesini isteyecektir. Ankara’da Büyük Millet Meclisinin açılması hazırlıkları devam ederken Mustafa Kemal, telgraf vasıtasıyla Kazım Bey’den Karesi Livasından mebus seçilmesini, bu gerçekleştikten sonra cephedeki görevine devam etmesini bildirmiştir. Böylece Kazım Bey, Karesi mebusu olmuş ancak meclise katılmamıştır. Hatta Meclis açıldığı gün, Balya’da eşkıya ile çarpışmaktadır. Nisan ayı boyunca da Anzavur, Gavur İmam isyanları ve Yunan kuvvetleriyle mücadele etmiştir.

 

TBMM’nin açıldığı sırada devam eden San Remo Konferansında Osmanlı Devleti ile yapılacak barışın şartları belirlenmiş ve 11 Mayıs’ta Osmanlı temsilcilerine sunulmuştur. Temsilci Tevfik Paşa’nın şartları ağır bulması ve antlaşmayı imzalamaya yanaşmaması üzerine 20 Haziran’da genel bir Yunan taarruzu başlamıştır. Kazım Bey, taarruzun başlamasından biraz önce TBMM tarafından İzmir Şimal Cepheleri Kumandanlığına tayin olmuştur. Ancak İzmir Cephesi ve hattı tamamen çökmüş, 30 Haziranda Balıkesir işgal edilmiştir. Bunun üzerine Kazım Bey, Eskişehir’e gelmiştir. Burada toplanmış olan silahlı ve silahsız halk ile Batı cephesinden gelen asker ve subaylardan mürekkep bir nizamiye alayı ile milli müfrezeler meydana getirmiştir. Oluşturduğu bu kuvvetle Bilecik’e gitmiştir. Burada 11. Fırka Kazım Bey’in emrine verilmiştir. Bütün bu kuvvetlerle Ertuğrul Grubu’nu oluşturmuştur. Karargâhını Bilecik’e kurarak hızlı bir teşkilatlanmaya girmiştir. İlerleyen Yunan kuvvetlerini, Yenişehir İnegöl hattında durdurmuştur. 24 Ekim 1920’de Gediz taarruzuna Ertuğrul grubunun başında katılmıştır. Harekât sırasında Çerkez Ethem’in Kuva-yı Seyyare birlikleri ve düzenli kuvvetler arasında çıkan ikilik neticesinde cephe komutanı Ali Fuat Paşa, Moskova büyükelçiliğine atanmıştır. Boşalan Batı Cephesi komutanlığına getirilen İsmet Bey, 10 Kasım 1920’de Eskişehir’e gelmiştir. Bu gelişmeler üzerine Kazım Bey, Mustafa Kemal’e bir mektup yazarak Karesi vekili olarak bir süre TBMM çalışmalarına katılma isteğini belirtmiş ve 22 Kasım’da cephedeki görevinden ayrılarak Ankara’ya hareket etmiştir. Kazım Bey’in ayrılması üzerine, Aralık ayında Ertuğrul grubu lağvedilmiştir.

 

Batı cephesinde yaşanan değişiklikler, Çerkez Ethem’in önemli bir soruna dönüşmesinin önüne geçememiştir. Meselenin halli için Mustafa Kemal devreye girmiş ve 3 Aralık 1920’de Eskişehir’de bir toplantı ayarlamıştır. Mustafa Kemal, bu toplantıya Kazım Bey’in de katılmasını istemiştir. Ancak Ethem son anda toplantıya katılmaktan vazgeçerek Eskişehir’den Kütahya’ya geçmiştir. Bunun üzerine Ethem’in kardeşi milletvekili Reşit Bey, Ethem ile görüşmesi için Kütahya’ya gönderilmiştir. Yanında Kazım Bey’in bulunması uygun görülmüştür. Kazım Bey, bu süreçte Ethem ve kardeşleri ile görüşmek için iki kez Kütahya’ya gitmiştir. İlk görüşmede Ethem, bazı taleplerde bulunmuştur. Bunlardan biri de Güney cephesi komutanlığına Refet Bey yerine Kazım Bey’in atanmasıdır. İkinci görüşmede ise Cephe Kumandanının emirleri dâhilinde hareket edeceğini ve meselenin son bulacağına dair Kazım Bey’e teminat vermiş ancak bunun arkasında durmamıştır. Üçüncü bir görüşme için Ethem’in Kazım Bey’i talep etmesi ise Mustafa Kemal tarafından uygun görülmemiş, rehin alınabileceği ve imzasının kullanılabileceği ihtimali ile reddedilmiştir. Nitekim Ethem, 29 Aralıkta isyan etmiştir. Bu arada Kazım Bey’in tekrar cepheye dönmesinin daha uygun olacağına karar verilecektir

 

Kazım Bey, Birinci İnönü muharebesini Eskişehir’den; İkinci İnönü muharebesini ise Ankara’dan takip etmiştir. İkinci İnönü zaferinden hemen sonra düşman kuvvetleri, İnönü mevkiinden çekildikten sonra Mustafa Kemal, Kazım Bey’den Mürettep Kolordu Kumandanı unvanı ile Kocaeli bölgesine gitmesini istemiştir. İzmit ve Sakarya, Yunanlılar tarafından oldukça muntazam kuvvetlerle tutulmaktadır. Mürettep Kolordu ise büyük ölçüde Kuva-yı milliye milislerinden nizamiyeye çevrilmiş taburlardan oluşmaktadır. Henüz teşkilatı ve teçhizatı tam değildir. Kazım Bey, yaklaşık bir aylık bir sürede dağınık kuvvetleri nizama sokmuş ve yeni taburlar oluşturmuştur. Mürettep Kolordu, İzmit’i Yunanlılardan almak için 20 Haziran’da bir harekâta başlamış ve 28 Haziran 1921’de Sakarya ve İzmit işgalden kurtarılmıştır. Kazım Bey’in ve kolordusunun başarısı büyük heyecan ve yankı uyandırmıştır.

Kazım Paşa’nın Milli Mücadelenin askeri ve siyasi safhasında Mustafa Kemal ile sağladığı uyum ve eşgüdüm Lozan Antlaşması’nın imzalanmasının ardından da devam etmiştir. Kazım Paşa, henüz TBMM’nin açılış sürecinde, idare şeklinin Cumhuriyet olması gerektiği düşüncesine sahiptir. Dolayısıyla sıranın bunu gerçekleştirmeye geldiğinin Mustafa Kemal gibi farkındadır. 28 Ekim 1923 akşamı, Mustafa Kemal’in “Yarın Cumhuriyeti ilân edeceğiz” ifadelerini kullandığı yemekte bulunan isimlerden biridir. 29 Ekim’de Cumhuriyetin ilanının ardından İsmet Paşa’nın başkanlığında kurulan ilk hükümette Milli Müdafaa Vekili olmuştur. 6 Mart 1924’teki İsmet Paşa kabinesinde de bu görevi sürdürecektir.

Yaklaşık on yıllık TBMM başkanlığı sırasında Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş süreci ile ilgili pek çok yasama faaliyetinin yanı sıra bazı siyasi gelişmelerde rol almıştır. 30 Ekim 1924’te Mustafa Kemal ve Başvekil İsmet Paşa ile bir araya gelerek milletvekili olan paşaların siyaseti bırakmalarına dair girişimde katkı sahibidir. Meclis Reisi sıfatıyla aynı anda hem asker hem milletvekili olan isimlere bir yazı göndererek, iki görevden birini tercih etmelerini ve tercihlerini kendisine bildirmelerini istemiştir. Kâzım Karabekir, Ali Fuat, Refet, Cevat ve Cafer Tayyar paşalar mebus kalmayı tercih etmişlerdir. Yıllar önce Mustafa Kemal ile birlikte katıldıkları İttihat Terakki Cemiyetinin kongresinde Mustafa Kemal’in savunduğu fikrin hayata geçirilmesinde yine birlikte bulunmuşlardır.

 

1930’da ise Serbest Cumhuriyet Fırkası kurulmadan önce Mustafa Kemal ile birlikte Fethi Bey ile Yalova’da yapılan görüşmede bulunmuştur. 12 Ağustos 1930’da Cumhuriyet’in ikinci muhalefet fırkası doğmuş; halk, Serbest Cumhuriyet Fırkasının kuruluşunu coşkuyla karşılamıştır. Fethi Bey’in 17 Eylül 1930 tarihli İzmir Mitingi sırasında çıkan olaylar üzerine Mustafa Kemal’in talimatıyla İzmir’e gitmiş ve muhalefet lideri Fethi Bey, İzmir Valisi ve Mahmut Esat Bey arasındaki anlaşmazlığın giderilmesinde arabulucu olarak yer almıştır.

 

1934’te Soyadı Kanununun kabulünün ardından Mustafa Kemal’e TBMM tarafından Atatürk soyadı verilmiştir. Atatürk de yakın çevresindekilere soyadı önerilerinde bulunmuş ve Kazım Paşa’ya “Sakarya” soyadını önermiştir. Ancak Kazım Paşa, aile isminden hareketle Özalp soyadını tercih etmiştir.

 

10 yıl 3 ay boyunca TBMM başkanlığını sürdüren Kazım Özalp, 1 Mart 1935 tarihinde bu görevinden ayrılmış ve aynı gün Milli Müdafaa Vekilliğine getirilmiştir. Boğazlar ve Hatay meselesinin gündemde olduğu, dünyanın ikinci bir büyük savaşa doğru gittiği kritik bir dönemde bu vazifeyi, dört yıl sürdürmüş ve 17 Ocak 1939’da vekillikten istifa etmiştir. 1943-1947 arasında CHP Meclis Grubu Başkan Vekilliğini yürütmüştür. 1920-1950 yılları arasında Balıkesir’den milletvekili olan Kazım Özalp, 1950-1954 yılları arasında bu kez Van milletvekili olarak mecliste yer almıştır. 1954’te ise seçime girmeyerek 72 yaşında siyasî hayattan çekilmiştir.

Kazım Özalp, öğrencilik yıllarından başlayarak askeri ve siyasi hayatı boyunca Mustafa Kemal Atatürk’ün en yakınındaki ve en güvendiği isimlerden biri olmuştur. Nitekim Kazım Özalp de bu güveni boşa çıkarmamış, askeri ve siyasi sahada üstüne düşen her vazifeyi layıkıyla yerine getirmiştir. Netice itibariyle çöken bir imparatorluktan yeni bir devlet ve ulusun çıkarılmasında Mustafa Kemal Atatürk’ün en önemli yol arkadaşlarından biri olmuş ve 6 Haziran 1968’te Ankara’da hayata veda etmiştir. Ömer Faruk ALA