Bir sabah kalkıp hiçbir plan yapmadan yola çıkmak isterseniz eğer, rotanızı Bandırma’nın Misakça Mahallesi’ne çevirin. Ne tabelaları süslü bir tatil köyü, ne de sosyal medyada her köşesi pozlanmış bir cennet. Ama tam da bu yüzden özel…
Bandırma’dan Çanakkale yönüne ilerlediğinizde yaklaşık yarım saat içinde, yol kenarındaki bir tabela sizi sahil tarafına yönlendiriyor. Asfalt daralıyor, yol kıvrılıyor, çevredeki zeytinlikler sıklaşıyor… Ve sonra: deniz! Kapıdağ Yarımadası karşı kıyıda tüm zarafetiyle uzanırken, siz ayaklarınızı serin suya uzatmış oluyorsunuz.
Sakin Bir Sahil, Sessiz Bir Köy
Misakça’ya adım attığınızda ilk hissedeceğiniz şey, sessizlik. Kalabalıktan, trafikten, tatilci telaşından eser yok. Küçük bir balıkçı barınağı, tek tük kayıklar… Plaj kısmı taşlık ama temiz. Üstelik kendi eşyasını alıp gelen herkes için ücretsiz bir serinleme noktası.
Etrafta birkaç ev, kahvehanede oturan birkaç kişi… İnsan az, doğa çok. Zaman burada ağır ağır akıyor. Saatler değil, gökyüzünün rengi değişiyor sadece.
Gün Batımıyla Gelen Sessiz Bir Şölen
Eğer buraya öğleden sonra gelirseniz, kalın. Akşam güneşinin mis gibi denize batışını izlemek için başka bir yere gitmenize gerek yok. Kıyı boyunca yürüyün, taşların üstüne oturun ve gökyüzünün turuncuya, pembeye, mora dönüşünü seyredin. Bu manzaraya eşlik eden tek şey, dalgaların kıyıya vuruş sesi olacak.
Tarihi Olan Bir Yalnızlık
1923 mübadelesinden sonra Yunanistan’dan gelen Türk göçmenlerin yerleştiği bu küçük köy, hâlâ o ilk günkü sadeliğini koruyor. Evler eski, bahçeler bakımlı, insanlar samimi. Misakça’da hâlâ kapıların kilitlenmediği, herkesin birbirini ismiyle bildiği o eski Türkiye havası var.
Köy kahvesinde oturup bir çay içmek isterseniz, yabancı gibi hissedilmiyorsunuz. Birkaç dakika içinde konuşmaların içine çekiliyor, “Hoş geldin”lerle karşılanıyorsunuz.
Bir Gün Yeter mi?
Misakça, küçük bir yer. Uzun uzun gezilecek sokakları yok belki ama burada uzun uzun kalmak isteyeceğiniz bir his var. Denize girin, balıkçı barınağında oturun, çevredeki zeytin ağaçları arasında yürüyün, köyün eski evlerini inceleyin. Şehir hayatından uzaklaşmak için bir gün bile yeterli ama ayrılırken içinizde “bir dahaki sefer daha uzun kalmalıyım” cümlesi çınlayacak.
Yanınıza Ne Almalısınız?
- Deniz ayakkabısı: Plaj taşlık ama deniz pırıl pırıl.
- Atıştırmalıklar: Köyde market sınırlı, önceden alışveriş iyi olur.
- Fotoğraf makinesi: Gün batımını buradan izlemeden dönen pişman olur.
- Kitap: Sessizliği bir çay ve kitapla taçlandırmak için.
Misakça, tabelalarda değil ama kalplerde yer eden bir köy. Tatil köylerinin gösterişli ambalajına ihtiyaç duymadan huzuru sunuyor. Eğer bir gün kalabalıklardan kaçmak, sadece denizin ve gökyüzünün sesini duymak isterseniz… yol Misakça’ya çıkar.
Şefiye YILDIRIM