Türkiye bir kez daha cayır cayır yandı…
Sadece ormanlarımız değil, içimiz de kavruldu. Ama en çok da bir şey fark ettik: Biz hep ağacı konuşuyoruz, fidanı konuşuyoruz, hektar hektar yanan yeşili konuşuyoruz da… O yeşilin kalbine kendini atanları, alevlere karşı gövdesini siper edenleri konuşmuyoruz.
Onlar…
Güpegündüz yangın ihbarıyla ayaklanan, gece karanlığında el feneriyle vadiye inen, sırtında hortum, elinde kazma kürek, dilinde dua olan insanlar…
Orman işçileri, yangın gönüllüleri, teknik elemanlar, arazöz sürücüleri…
Ve çoğu zaman isimsiz kahramanlar.
Bu yıl sadece İzmir’de değil, Eskişehir, Sakarya, Bilecik hattında da alevlerin arasında hayatını kaybedenler oldu.
10 orman emekçisi…
10 can.
10 hikâye yarım kaldı.
Biri 3 gün sonra oğlunun sünnetini yapacaktı.
Biri 6 aylık bebeğine kavuşma hayaliyle ilk görevine çıkmıştı.
Bir diğeri emekliliğine 2 yıl kalmıştı ama “Ben olmasam kim gidecek?” diyerek yine de yangın hattına koşmuştu.
Biz onların ne adını doğru dürüst biliyoruz, ne mezar taşında hangi ormanın uğruna toprağa düştüğünü…
Çünkü bu ülkede kahramanlar, genellikle sessizce ölür.
Geride sadece bir fotoğraf kalır; sararmış bir personel kartı, bir bot, bir kask…
Ama en çok da bir orman kokusu kalır ardından.
Bir itfaiyeci bana geçen gün şunu söyledi:
“Alevle mücadele ederken sadece suyla değil, yüreğimizle savaşıyoruz. Ama her sene birkaçı aramızdan sessizce eksiliyor.”
İşte bu yazıda adı geçmeyen, yüzü haber bültenlerine çıkmayan ama bizim geleceğimiz için gözünü kırpmadan ölüme yürüyen o insanları anmak istedim.
Onlar sadece görev şehidi değil, aynı zamanda doğa için direnen son kalelerdi.
Bugün bir fidan dikerken, o fidanı kimin canı pahasına diktiğini unutmayalım.
Yanan ormanı değil, onun uğruna yanan insanı da hatırlayalım.
Çünkü doğa sadece ağaçlardan ibaret değildir; ona can veren insanları da vardır.
Ve bilinsin isterim:
Bu ülkenin toprağında artık sadece meşe tohumları değil, kahramanların anıları da filizleniyor.







YORUMLAR