Stres, her insanın farklı dönemlerde ve farklı şekillerde deneyimlediği fizyopsikolojik bir tablodur. Odaklanma bozukluğu, uykusuzluk, endişe artışı, öfke problemleri gibi pek çok psikolojik soruna yol açabilen bu tablo uzun vadede kişinin fiziksel sağlığını da riske atar ve enfeksiyona, kas ağrısına, mide ve bağırsak sorunlarına neden olabilir. Uzun süren stres durumunda bağışıklık sistemi zayıflar, kişi daha ciddi sağlık problemlerine karşı savunmasız hale gelir. Hem fiziksel sağlığı korumak hem de hayat kalitesini artırmak için stres mekanizmasını doğru şekilde bilmek, stresle baş etme yolları hakkında bilgi sahibi olmak ve kişiye uygun yöntemlerle stresi kontrol altına almak gerekir.
Stres, kişinin fiziksel ve ruhsal sağlığının tehdit edilmesi ve bu sınırların zorlanması gibi durumlarda ortaya çıkan fizyopsikolojik bir tepkidir. Tehdit ve zorlamalar karşısında vücut kendini koruma amacıyla bir tepki zinciri başlatır ve psikolojide “savaş veya kaç” olarak da adlandırılan cevap ortaya konulur. Kişi bir tehlike ile karşı karşıya kaldığı durumda bununla başa çıkabileceğini düşünüyorsa orada kalır ve bu tehlike ile savaşır; başa çıkamayacağını düşündüğü tehlike durumlarında ise uzaklaşmaya eğiliminde olur ve kaçma tepkisi verir. Bu sayede her iki durumda da yeni şartlara uyum sağlanmış olur.
Stres günlük hayat içerisinde her insanın sık sık deneyimlediği, engellenemez bir olgudur. Başlangıçta kişide kaygı, endişe, gerginlik ve mutsuzluk gibi psikolojik problemler ortaya çıkar ancak uzun süreli aşırı stres durumunda bedensel problemler de görülebilir. Bunlar bir yandan kişinin günlük yaşam koşullarına uyumunu zorlaştırırken diğer yandan bağışıklık sistemini zayıflatır ve kişiyi pek çok hastalığa karşı savunmasız hale getirir.
Kişi stres altında hissettiği anda strese neden olan faktörler vücut tarafından bir tehlike olarak algılanır ve beyinden stres hormonları salgılanır. Bunun sonucunda vücut 3 farklı aşamadan oluşan bir tepki zinciri başlatır. Birinci aşamada vücut alarm mekanizmasını devreye sokar ve stres hormonlarının salgılanması, kan basıncının yükselmesi ve terleme gibi çeşitli fizyolojik reaksiyonlar geliştirir. İkinci aşama direnç aşamasıdır. Stres kaynağı olarak algılanan problem etkin şekilde çözüldüğünde vücut alarm aşamasında ortaya çıkan zararları giderir ve stres hormonlarının düzeyi azalır. Bunun sonucunda kan basıncı yüksekliği, terleme gibi fizyolojik tepkiler kaybolur. Stres reaksiyonunun üçüncü aşamasında vücut tükenme durumu yaşayabilir. Etkili şekilde baş edilemeyen ve üstesinden gelinemeyen stres kaynakları arttığında vücudun uyum kapasitesi azalır ve alarm aşamasındaki tepkiler sürekli hale gelerek kronik stres tablosuna neden olur.
Stres çeşitleri akut stres, episodik akut stres ve kronik stres olmak üzere üç farklı şekilde tanımlanır. Akut stres durumunda stresin pek çok belirti ve bulgusunu yoğun olarak hissedilir ancak vücut stresi hızlı şekilde kontrol altına almayı başarır. Gün içerisinde hemen herkesin kısa süreli olarak yaşadığı, günlük hayatın işleyişini bölmeyen stres çeşidi akut strestir. Episodik akut stres tablosunda ise gün içerisinde çok sık tekrarlayan akut stres durumu görülür. Bu durum kişinin genel olarak endişeli ve gergin bir profile sahip olmasına ve çok çabuk öfkelenmesine yol açabillir. Doğru baş etme yöntemleri ile kontrol altına alınmayan episodik akut stres durumu ilerleyen dönemde kronik stres tablosuna neden olur ve bu durumda stresin vücuda etkileri çok daha ciddi olarak hissedilir.
Akut stres özellik itibariyle kişiyi heyecanlandırıcı, enerji verici ve uyarıcı olabilirken kronik stres tablosu kişinin enerji kaybı yaşamasına, fiziksel ve ruhsal açıdan yorgun düşmesine ve işlevselliğini yitirmesine neden olur. Bu stres tablosu genellikle günlük yaşamın rutin kaygılarından daha çok altta yatan travmatik problemler sonucunda ortaya çıkar. Çocukluk travmaları, sorunlu aile ortamı ve uzun süreli sağlık problemleri gibi çözümlenemeyen sorunlar ilerleyen dönemde kronik stres tablosu ile sonuçlanabilir.
YORUMLAR