Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Özdemir

ZAMAN TÜNELİ

Sizleri hayal kurmaya yönlendirmiyorum. Bir süreliğine bir takım kullanım koşulları olan bir banka hesabımızın olduğunu ve her sabah günlük yaşamın başlangıcında 86.400 liranın hesabımıza yatırıldığı bir an düşünelim. Koşullardan biri her sabah hesaba yatırılan paranın bir sonraki güne devretmemesi olsun. Bir başka anlatımla her akşam saat on iki de hesabımız sıfırlansın. Ne yapardık veya ne planlardık ya da ne düşünürdük?

Her gün düzenli olarak mevduat hesabımıza yatan parayı son kuruşuna kadar çekeriz veya o parayı son kuruşuna kadar değerlendirme çabası içinde olurduk değil mi? Bu boyutta düşünmeyenler de olabilir, onlara saygımız da vardır ve var olmalıdır.

İşte her birimiz yaşadığımız zaman tünelinde “zaman” diye isimlendirdiğimiz böyle bir banka hesabına sahibiz. Tıp otoritelerinin tespitlerine göre günlük yaşam sürecimizde her sabah ortalama olarak her bireye 86.400 saniye veriliyor. Her gece bize verilen bu zamanın iyiye kullandığımız kısmı hesabımızdan siliniyor. Dünden kalan kullanılmamış zamanı yarına aktaramıyor, çok acil ihtiyacımız olsa bile yarınkinden kullanmamıza da bu günden izin verilmiyor. Bize ait zamanı durduramıyor, başkasına devredemiyor, sevdiklerimize hediye edemiyoruz. Hiçbir canlının böyle bir hakkı yok. Keşke olsaydı diye hayıflanmaktan öte gidemiyoruz.

Zaman tüneli, her sabah bize yeni bir hesap açar, her gece sonunda tekrar siler harcamadığımız veya boşa geçen saniyelerimizi. Günlük hakkımızın kullanımında başarısız olunursa “kayıp” sadece o başarısız bireye/bireylere mal edilir. Bu işlemin ne geriye dönüşü vardır ve ne de ileriden ödünç alınması. Zaman aşka benzer. Cenap Şahabettin’in dediği gibi: “Aşk kalbimizin saygısız misafiridir. Bize sormadan gelir ve bize sormadan gider.”

Bu gün sahip olduğumuz olanaklarla yaşamı sürdürebiliriz ancak. Öyle olunca da birazcık aklımızı kullanıp, etraflıca düşünerek toplumca kabul gören iyi işleri, olumlu davranışları, toplum yararına çalışmaları, elimizde olanlarla yetinebilmeyi, başarıya ulaşmayı, birey ve topluma faydamız yoksa da zararımızın dokunmamasını, kırmamayı ve dökmemeyi içselleştirmeli ve de mutluluk ve sağlık içinde kullanmalıyız bu hesabı.

Zaman akıp gidiyor, saatler sürekli çalışıyor, mevsimler bir birini takip ediyor, gelen gidiyor ama giden bir daha geri gelmiyor. O zaman yapılması gereken bir iş kalıyor. O da sahip olduğumuz ve yaşadığımız bu günümüzü en iyi biçimde değerlendirmek durumundayız. Geçmişin elemleri ve gelecek endişesiyle hem kendimizin hem de çevremizdekilerin yaşamını zehir etmenin ne anlamı var ki?

Bize sunulan “zaman” yaşadığımız zaman tünelinde tanımlanamayacak kadar çok önemlidir. Yaşamın her saniyesini bitmez tükenmez bir hazineye dönüştürelim. Yaşam sürecimizi çok çok özel şeyler için harcayalım. Zamanın hiçbir bireyi beklemeyeceğini sürekli olarak gönlümüzde yaşatalım. Dün mazide kaldı, yarınsa bilinmezlerle doludur. Bu gün ise hesabımızda 86.400 saniyemiz var. Gönlümüzü ve gücümüzü, sabrımızı ve acımızı, çalışmayı ve üretmeyi, yemeği ve içmeyi, gezmeyi ve tozmayı, eğlenmeyi ve de gülmeyi “mutlu yarınlar” için yerli yerinde kullanmaya çalışılmalıdır. Elimizde hatta avucumuzun içinde bekleyen bu günü çok güzel değerlendirmelidir.

           Didero’nun “Güler yüzlü söylenen bir yalanı bir anda yuttuğumuz halde, acı gerçeği ancak damla damla yutarız” ve de Benjamin Franklin’in “Öldükten sonra unutulmak istemiyorsanız, ya okumaya değer şeyler yazın ya da yazılmaya değer şeyler yapın” sözlerinin zaman tüneli ile örtüşebilecek ileti verdiğini düşünüyorum.

 

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER