Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

STEFAN ZWEİG’IN EDEBİ DÜNYASI

Stefan Zweig, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu döneminde yaşamış bir Avusturyalı yazardır. Eserleri genellikle insan psikolojisi ve tarihsel olaylar üzerine odaklanır.

Stefan Zweig, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu

İşte Stefan Zweig’ın bazı önemli kitaplarının kısa özetleri:

SATRANÇ

Bu kısa roman, İkinci Dünya Savaşı’nın gölgesinde geçen bir hikayeyi anlatır. Bir gemide esir kalan bir adam, bir satranç ustasıyla oyun oynamaya başlar. Ancak oyun, zamanla savaşın baskısı altında bir zihinsel mücadeleye dönüşür.

Hikaye, II. Dünya Savaşı sırasında bir gemide esir kalmış olan Dr. B.’nin yaşadıklarını anlatır. Dr. B., savaşın korkunç etkileri ve esaretin zorlu koşulları altında hayatta kalmaya çalışmaktadır. Gemide, bir satranç tahtası ve parçaları bulunur.

Dr. B., esir kaldığı süre boyunca, bir satranç ustası olan Czentovic ile oyun oynamaya başlar. Ancak Dr. B., Czentovic’in karşısında bir türlü başarı elde edemez. Bu durum, Dr. B.’nin zihinsel sağlığını ve ruhsal dengeyi tehdit eder. Dr. B., savaşın getirdiği stres ve tecritin etkisi altında giderek daha fazla içsel çatışma yaşar.

Bir gün, gemideki diğer esirlerden biri, Dr. B.’ye satranç oyunlarını anlatan bir kitap gönderir. Dr. B., bu kitap aracılığıyla kendi zihnindeki karmaşayı anlamaya ve kontrol etmeye çalışır. Satranç oyunları, Dr. B.’nin zihinsel çözülmesi ve geçmişiyle yüzleşmesi için bir araç haline gelir.

“Satranç,” savaşın ve esaretin yarattığı zorlu koşullar altında insan zihninin sınırlarını ve içsel çatışmalarını keşfeden etkileyici bir eserdir. Stefan Zweig, satranç oyununu bir metafor olarak kullanarak, insan zihninin karmaşıklığını ve dayanıklılığını ele alır

BİLİNMEYEN BİR KADININ MEKTUBU

Bir kadının yaşam boyu süren aşkını anlatan bu novella, kadının yaşamının farklı evrelerini ve bir erkeğe olan sevgisini içeren duygusal bir hikayedir.

Satranç, Stefan Zweig’ın son eserlerinden biri olarak bilinen kısa bir romandır. Bu kitap, Zweig’ın kısa süre sonra intihar etmeden önce yazdığı eserlerden biridir. İşte “Satranç”ın özeti:

Hikaye, İkinci Dünya Savaşı’nın gölgesinde geçer. Başkahramanımız, Dr. B., bir gemide esir kalmış bir Avusturyalı’dır. Gemi, Brezilya’ya doğru yol alırken, Dr. B. kendi içsel savaşıyla uğraşmaktadır. Savaşın korkunç etkileri ve esaretin ağırlığı altında, Dr. B. bir gün eski düşmanı Czentovic ile satranç oynamaya karar verir.

Czentovic, satranç konusunda bir dahi olan ama aynı zamanda sosyal becerilerden yoksun, kaba bir kişiliğe sahip biridir. Dr. B. ise bir satranç ustası olmasına rağmen, Czentovic’in karşısında daha önceki bir satranç maçında maruz kaldığı işkence ve tecrit nedeniyle zihinsel olarak zorlanır.

Olaylar, Dr. B.’nin satranç oyunuyla geçmişiyle yüzleşmesini ve kendi içsel dünyasındaki çalkantılarını ele almasını anlatır. Czentovic ile oynanan satranç oyunları, esaretin yarattığı zorlu koşullar altında insan zihninin nasıl bir çıkmaza girebileceğini gösterir.

“Satranç,” insan psikolojisi, savaşın etkileri ve kişisel çatışmaları ele alan derin bir eser olarak öne çıkar. Zweig, satranç üzerinden insanın zihinsel dayanıklılığı ve duygusal karmaşıklığına dair çarpıcı bir portre çizer. Bu roman, Zweig’ın yazım tarzının ve anlatımının etkileyici bir örneğidir.

AMOK KOŞUCUSU :

Hikaye, Malezya’da bir doktorun, ölümcül bir hastalığa sahip bir kadına karşı hissettiği çılgın bir aşkı ve bu aşkın getirdiği zihinsel çalkantıları konu alır.

“Amok Koşucusu” Stefan Zweig’ın kısa bir romanıdır.

Hikaye, Malezya’da bir doktorun, Almanca’da “amok koşucusu” olarak adlandırılan bir duruma düşmesini anlatır. Doktor, uzun süre ormanda izole bir hayat yaşayan bir malikanede hizmet verir. Ancak bir gün, ona rahatsız edici bir mektup yazan esrarengiz bir kadın ortaya çıkar.

Doktor, bu kadının etkisi altında kalır ve giderek daha fazla düş kırıklığına uğrar. Kadın, doktora karşı olan duygularını ve ona olan bağlılığını dile getirir, ancak doktor bu durumdan kaçınmaya çalışır. Doktorun içsel çatışmaları ve bu duygusal çalkantılar, onu giderek deliliğe sürükler.

Sonunda, doktorun zihinsel durumu bozulur ve Malezya’nın ormanlarında bir köyde amok koşucusu olarak adlandırılan, çılgınca bir koşuya başlar. Amok koşusu, doktorun içsel çatışmalarının ve bu çatışmaların getirdiği psikolojik baskının bir sonucudur.

“Amok Koşucusu,” Stefan Zweig’ın insanın zihnindeki derinlikleri ve duygusal çatışmaları anlatma konusundaki ustalığını sergileyen bir eserdir. Bu kısa roman, insanın içsel dünyasındaki karmaşıklıkları ve duygusal sarsıntıları etkileyici bir şekilde tasvir eder.

 

OLAĞANÜSTÜ BİR GECE

Baron hayatı boyunca hiç zorluk görmeden yaşamıştır. Ailesinin ölümünden sonra kendisine büyük bir miras kalır. Bu miras hayat boyunca hiç çalışmadan yaşamasına yetecek kadardır. Böyle bir rahatlık olunca da Baron kendisini hobilerine vererek rahatça yaşara ancak hayatta istediği her şeyi elde etmesi onu bunaltmış bir boşluğa düşürmüştür artık hiç bir şeyden zevk almıyordur.

Çok bunaldığı bir gün sokakta boş boş gezerken can sıkıntısından bir faytona binmiş o gün At yarışları olduğu için faytoncu onun at yarışına gideceğini düşünür. Baron tepki vermez ve at yarışlarına gider. At yarışlarının izlendiği türbinlerde insanları izlerken gözü güzel bir kadına ilişir. Kaçamak bakışlar ile kadınla bakışmaya başlar. Bu bakışmalar Baronun içinde küçük bir heyecan uyandırmıştır. Yanında da şişko kısa kocası vardır büyük ihtimalle kadın parası için bu adamla birlikte diye düşür. Baron onlara iyice yaklaşır, at yarışları başlayınca bir şekilde kadının kocası ile çarpışır ve adamın elindeki biletler yere düşer. Baron da o biletlerden bir tanesine ayağı ile basarak adamdan saklar. Yarış sonunda  o bilet belli bir miktar para kazanır. Kahramanımız o parayı alıp almama konusunda büyük bir çelişki yaşasa da  gider alır. kendisine yeni bir heyecan içinde bir kıpırtı oluşturmak için yapmaktadır.

Yarış bittikten sonra faytonla geri döner hala içinde bir boşluk vardır. Kazandığı paradan faytoncuya bolca bahşiş bile verir. Akşam saatlerinde varoş sokaklarda gezer hareketli bir cadde de bir çay bahçesine oturur. Saat iyice geç olduğunda sokakta kimsecikler kalmaz bizim adamamız yol kenarında bekleyen bir kadını görür ve onunla bakışır kadın onun karanlık bir yere gelmesini için çağırır.  Tam kadına yaklaştığı esnada iki adam onu çevirir ve kendisini polise vereceklerini söyler bizim kahramanımız bu adamların para için bunları yaptığını bilir ama ses etmez hatta onların içinde bulunduğu tedirginlik ve korku halinden zevk alır en sonunda adamlara daha da tedirgin etmeden para verir. Baron bu olaydan sonra içsel huzurunu bulur. Cebindeki tüm parayı çevredekilerine dağıtır. Buradan dipnot paylaşacak olursak,  insan biraz aksiyon almalıdır hayattan. Durgun hayat insanı karanlığa iter. Burcu DEMİR