YouTube’da paylaştığı aile videolarıyla milyonların sevgisini kazanan Ruby Franke, bir anda dünyanın dört bir yanından gelen öfke ve şaşkınlıkla karşı karşıya kaldı. 27 Şubat 2025’te Hulu ve Disney+ platformlarında yayınlanan üç bölümlük Devil in the Family: The Fall of Ruby Franke belgeseli, kısa sürede sosyal medyada gündem oldu ve yalnızca ilk haftasında 7,9 milyon izlenme elde ederek platform tarihine geçti.
Peki, ama bu belgesel neden bu kadar ses getirdi? Sadece bir fenomenin çöküşü mü, yoksa daha büyük bir yaraya parmak basıyor olabilir mi?
Bir Aile Kanalı, Bir Skandal ve Ortaya Dökülen Karanlıklar
Ruby Franke, 2,5 milyon takipçili “8 Passengers” adlı YouTube kanalında, altı çocuğu ve eşiyle birlikte mutlu, düzenli ve disiplinli bir aile yaşamı sergiliyordu. Videolarında aile yemekleri, ev içi rutinler, çocukların okul hayatı ve ebeveynlik üzerine tavsiyeler yer alıyordu. Ancak Ağustos 2023’te 12 yaşındaki oğlunun zincirlenmiş halde bir evden kaçıp komşudan yardım istemesiyle tüm bu görüntülerin ardındaki korkunç gerçekler gün yüzüne çıktı.
Franke ve ortağı, “aile danışmanı” olarak tanıtılan Jodi Hildebrandt, çocuklara sistematik olarak aç bırakma, fiziksel ceza ve psikolojik istismar gibi ağır suçlamalarla gözaltına alındı. Mahkeme süreci sonunda her iki isim de çocuk istismarı suçlamalarından hüküm giydi.
İlk Ağızdan Travmalar, Gerçek Görüntüler ve Unutulmaz Anlatımlar
Belgesel, yalnızca suçun detaylarını gözler önüne sermiyor; aynı zamanda izleyiciyi doğrudan olayların içine çekiyor. İlk kez kamuoyuna konuşan aile üyeleri – Ruby Franke’nin eşi Kevin Franke, kızı Shari ve oğlu Chad – yaşadıkları travmaları, sessiz kalmanın verdiği suçluluk duygusunu ve olayların ardındaki sessizliği samimi bir şekilde anlatıyor.
Belgeselde ayrıca “8 Passengers” kanalında yayımlanmış ve daha önce hiç görülmemiş görüntülere de yer veriliyor. Bu kayıtlar, dışarıdan ‘düzenli’ görünen bir evin içinde yaşanan duygusal istismarı gözler önüne seriyor.
Sosyal Medyanın Maskesi Düşüyor mu?
‘Devil in the Family’ belgeselinin asıl gücü, yalnızca bir aile trajedisini anlatmasında değil. Belgesel, dijital çağın en büyük sorularından birini gündeme taşıyor: Sosyal medya gerçekliği nedir? Görünen ile yaşanan arasındaki uçurum ne kadar derin olabilir?
Aile vlog’larının popülerleştiği bir dönemde, çocukların içeriklerde nasıl konumlandırıldığı, mahremiyetlerinin nasıl ihlal edildiği ve bu içeriklerin ne kadar etik olduğu soruları yeniden tartışmaya açıldı. Ruby Franke örneği ise, içerik üreticiliği ile istismar arasındaki çizginin ne kadar kolay aşılabildiğini gözler önüne serdi.
İzlemeye Değer mi? Evet, Çünkü…
Bu belgesel yalnızca bir suç dosyasını izlemek isteyenler için değil; aynı zamanda dijital çağın sorunlarını sorgulamak isteyenler için de güçlü bir içerik sunuyor. Gerçek olaylara, çarpıcı tanıklıklara ve rahatsız edici ama gerekli bir farkındalığa yer veriyor. Toplum olarak çocukların dijital platformlarda nasıl temsil edildiğini, aile içi düzenin sosyal medyada nasıl çarpıtıldığını ve bu tarz içeriklerin nereye evrildiğini sorgulatıyor.
Kısacası, Devil in the Family: The Fall of Ruby Franke, sadece izlenmekle kalmıyor; düşündürüyor, sarsıyor ve tartıştırıyor.
Şefiye YILDIRIM