Tarih öncesi çağlarda ilk insanlar, “Güneş”i her şeyin aslı-esası olan bir varlık olarak düşünmüş ve ona “AĞ” demişler (ağ adını vermişlerdir). Varlığı ışık ısının biricik kaynağı olarak görünen “Güneş”i ilk varlık kaynağı gibi kabul etmişlerdir. Güneş, dünyamızın da içinde bulunduğu uzay sisteminin, gezegenler ailesinin merkezi olan bir gök cismidir. Güneş ışığı ve ısısıyla tüm varlıklara hayat veren kaynaktır. Dünyamız da dâhil tüm gezeğenler güneşin etrafında dönerler ve dünya güneş etrafındaki hareketini 365 gün ve 6 saatte tamamlar. Dünyanın bu hareketi sebebiyle biz, güneşi yer değiştiriyor gibi görürüz. Güneş, 7* 11’ eğik kendi ekseni etrafında döner ve bu dönüşünü ortalama 25 günde tamamlar.
Güneşin çekim gücü, dünyamızın çekim kuvvetinin 28 katıdır. Bu hesaba göre dünyada 60 kg. gelen bir birey, güneşte 1.680 kg. gelecek demektir. Aynı zamanda güneşin rasatı (gözlemlenmesi) mümkün değildir ve nazari (teorik) olarak incelenir. Güneşte var olan helyum gazı biterken atom enerjisi salma hızı artacak ve 500 milyon yıl boyunca yeryüzündeki ısı 500 santigrat derecenin üzerinde olacaktır. Bu durumda da yeryüzündeki bütün denizler buharlaşacak ve de canlılık ile yaşam sona erecektir sayın okuyucularım. Yani yani ve de maalesef Son Nebi Hz. Muhammed Mustafa (sav.)’e indirilen kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’in belirttiği “Kıyametin Kopması” olayı ne kadar inanmazsanız inanmayın vallahi ve billahi ve de tallahi gerçekleşecektir. Kurbanı olayım İslam Peygamberi 14. asır öncesi bu olayı bildirmişti ve bilim bunu söylüyor ve bendeniz de sadece ifade etmeye çalışıyorum. Neyse;
Aya bak, yıldıza bak.
Suya giden kıza bak.
Kız yolunu şaşırmış.
Bize ettiği naza bak… Türkümüzden esinlenerek bir de “AY”a bakalım istedim.
Ay, dünyamızın yegâne uydusu olan bir gök cismidir ve Ay’ın alanı dünyamızın binde yetmiş dördüdür ve ayın çekim kuvveti yer çekim kuvvetinin altındadır. Yani dünyada 72 kg gelen bir birey Ay’da 12 kg. gelir ve dünyada 4 metre yükseğe atlayan bir kimse Ay’da 24 metreye yükselebilir. Ay dünyamıza en yakın gök cismi olduğu içindir ki; uzay araştırmacılarına en fazla konu olan bir yıldız olmuştur.
Ayın kendisi güneş gibi bir ışık kaynağı değildir ve güneşten aldığı ışığı yansıtır. Bu yansıtma her zaman aynı ayarda olmaz. O nedenle biz Ay’ı zaman zaman değişik biçimlerde görürüz. Ay kavuşum durumunda, Güneş ile yeryüzü arasında bulunursa biz Ay’ı hiç göremeyiz. Bu duruma “Yeni Ay Devresi” denilmektedir ve bu devrede Ay, Güneş ile birlikte batar ve bu devreye Ay Başı da denilmektedir. Enerjisini Güneş’ten alan Ay’ın Dolunay ve Hilal ile İlk Dördün ve Son Dördün diye dört evresi daha vardır. Ayın az bir kısmını aydınlandığı ve Güneş’ten sonra battığı duruma “Hilal” deriz. Yeni Ay’dan bir hafta sonra Ay’ın yarısını görürüz ki, bu duruma “İlk Dördün” denilirken, bu evreden bir hafta sonra da Güneş batmak üzere iken Ay’ın da doğuda aydınlık kısmının tamamını gördüğümüzdeki durumuna “Dolunay” denilir. Bundan bir hafta sonra da Ay’ın sağ yarısını görürüz ki, bu duruma da “Son Dördün” denilmektedir. Ay’ın doğu yarısı hilal şeklinde göründüğünde ise bu konumu artık “Eski Ay”dır. Konu başlığımızı atarken amacım Güneş ile Ay hakkında sizi bilgilendirmek değildi. Ancak bir şeyleri sizinle paylaşabilmem için yukarıdaki bilgileri öncelikle sizlere aktarmam gerekiyordu.
Naciye KELES adlı bir medya okur – yazarının 19 Ocak’ta bilgi paylaşımında bulunduğu Dünya Uygarlıkları başlığındaki sitesinde “BİLİYOR MUYDUNUZ?”:
“-Türklerde güneş kadındır. Ay erkektir. Çocukların “Ay Dede” demesi “Ay Ata” sözünden kalmadır. Ziya GÖKALP, Türk Töresi” ibaresini fark edince araştırmaya koyuldum ve de buldum aradığımı. Türk Kültür ve Medeniyetinde ‘Güneş’ kadındır. ‘AY’ ise erkektir. Yani ‘Güneş’ kadını, ‘Ay’ ise erkeği temsil etmektedir. Annelerimiz, nasıl çocuklarını ısıtıp yaşatıyor, hastalıklardan koruyor ve uykusunu terk ediyor, yedirip içiriyor, dikip giydiriyor, büyütüyor ve serpillendiriyor, kol ile kanat geriyor vb. ve de evladı için canını bile feda edebiliyorsa, Güneş’in tüm canlılar için yerine getirdiği işlevi yerine getirmek için amansız bir mücadeleye girmiş demektir. O nedenlerle Türk Kültür ve Medeniyet Tarihi’mizdeki verilere göre Annelerimiz hepimiz için birer batmayan “Güneş”imizdir diye düşünüyorum canlarım.
YORUMLAR