Türkçeyi iyi yazmak için kullanılan Arap harfleri yerine Latin esasından alınan, kendi kültürel birikim ve değerlerimize göre uyarlanan harfler, Türk Dilinin özelliklerini belirten işaretlere de yer verilerek, Türk Harfleri adı ile 1 Kasım 1928 tarih ve 1353 sayılı Yasa ile kabul edilmiştir.
“Arkadaşlar, güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk Harflerini kabul ediyoruz. Bizim güzel ahenkli, zengin lisanımız yeni Türk Harfleri ile kendini gösterecektir. Lisanımızı muhakkak anlamak istiyoruz. Milletimiz, yazısıyla ve kafasıyla bütün âlem-i medeniyetin yanında olduğunu gösterecektir. Yurttaşlar, yeni Türk Harflerini çabuk öğreniniz. Bütün millete, kadına, erkeğe, köylüye, çobana, hamala, sandalcıya öğretiniz.” Diye başlar sözlerine 9 Ağustos 1928 gecesi İstanbul’un Sarayburnu Parkında düzenlenmiş bir şenlik sırasında halka seslenirken Atatürk…
Başöğretmen görevi ile seyahate çıkan Ulu Önder; Tekirdağ, Çanakkale, Maydos ve Karadeniz şehirleri ile Orta Anadolu’yu dolaştı. Karatahtanın başında, yeni Türk Harflerini yurttaşlarına bizzat kendisi öğretti. Yılmadan, yorulmadan, umudunu yitirmeden, aldığı kararları uygulamada taviz vermeden, karşılık beklemeden, uzak yakın, kadın erkek, genç yaşlı demeden Türkiye’mizi ve Türk insanımızı muasır medeniyetler düzeyinin üzerine çıkarma azmini O bize bahşetti.
Yazı İnkılâbından sonra, Atatürk’ün bir kara tahta başındaki resmi görülünce O’na “Başöğretmen” denilmeye başlanmıştı. Aslında adlandırılmada geç kalınmıştı. Kurtuluş Savaşı’ndan hemen sonra bir İstanbul gazetecisi kendisine şöyle bir soru yöneltmişti:
– Yurdu kurtardınız. Şimdi ne yapmak istiyorsunuz?
Hiç duraklamadan cevap verdi.
“-Milli Eğitim Bakanı olarak Türk Kültürü’nü yükseltmeye çalışmak en büyük amacımdır.” Dedi ve bundan sonra Atatürk nerede görünse, mutlaka orada bir okula girer, öğretmen ve öğrencilerle konuşurdu.
Bir gün Atatürk’ün yolu bir köy okuluna düştü. Tek sınıflı okulda bir genç öğretmen ders veriyordu. Atatürk sınıfa girince, öğretmen kürsüsünü terk ederek O’nun kürsüye geçmesini istedi. Başöğretmenim Atatürk:
“–Hayır, yerinizde oturunuz ve dersinize devam ediniz” dedi. “Eğer izin verirseniz, biz de sizden faydalanmak isteriz. Sınıfa girdiği zaman Cumhurbaşkanı bile Öğretmenden sonra gelir” diyerek sözlerini tamamladı.
Her yıl olduğu gibi bu yıl da “Öğretmenler Günü”nü kutladık. Senede bir gün de olsa eğitime emeği geçenleri rahmet, minnet ve saygıyla andık. Öbür dünyaya göçenlerin affını, kalanlara da sağlık ve mutluluklar diliyorum. Yılların verdiği yorgunluğu bir nebze unutabildik. Öğrencim olup okulumda ve diğer okullarda öğretmenlik, sağlık ocağında hekimlik, iş yerinde eczacılık, bürosunda avukatlık, odasında mühendislik, dükkânında esnaflık, mekânında toplumumuz için bir şeyler üretmeye çalışanları gördükçe yorgunluğumu daha da unuttum ve melekler gibi göklerde uçtum.
Akşam oldu evime gittiğimde yıllarını eğitim-öğretime hasreden biri olarak okulu, öğrenciyi, öğretmeni, veliyi, fiziki mekân sorunlarını, ışığı sönmek üzere olan öğretmensiz köy okullarını, şarkta çalıştığım ilçemize uzaklardan gelip eğitim-öğretim hizmeti sunmaya çalışan özverili çiçeği burnunda genç öğretmenleri, kitabı, kütüphanesi, laboratuarı, sırası, masası, odunu, kömürü ve de hiç yardımcı personeli olmayan eğitim yuvalarını düşündüm. Düşündüğümü düşündüm, öyleyse “VARIM” dedim. Çünkü yarına beyin jimnastiği yapmam gerekli. Bir gün bile olsa es geçebildiğim sorunları çözüme kavuşturmak zorundayım. Sorunları çözemiyorsam da sorumluluk bilincinde olduğumu düşündüm.
Karlı dağların arkasında Doğubayazıt’ın Ortadirek Köyünde öğrencileriyle birlikte yanarak can veren Burçin ve Aysun Öğretmenleri, bir de Van depreminde vefat eden, köyde kalamayıp servisle gidip gelen, aldığı maaşını servis ve barınmaya vererek ailesinden harçlık isteyen eğitimcileri, cadde ve sokaklarda göz hapsinde tutulan bayan öğretmenleri, okuma-yazmayı öğrenme fırsatını veremediğim insanlarımı, köydeki sorununu bana getirdiği halde çözüm üretemeyip kendiniz çözün dediğim yâd ellerin misafir gençlerini, öğretmenim bir konuyu arz etmeye geldiğinde sohbet etmek için gelen misafirlerimle meşguliyetinden dolayı görüşmeden dönüp giden öğretmenlerimi, dayısı olmadığı için ezilip büzülen eğitmenleri, daha bıyıkları bile terlememişken Başöğretmen olmak için türlü hilelere başvuranları, kâğıt üzerinde yazdığım fakat icra edemediğim hedeflerimi, zar-zor geçinebilen benim gibi emekli öğretmenleri ve de 06 Şubat 2023’de Kahramanmaraş merkezli Asrın Felaketi depremlerde can veren eğitim ve öğretim elemanlarımız ile 2023 Mart ayı başında görev yaptıkları okullarından Adana’ya dönerken yürüyen araçlarının üzerine heyelan sonucu kayanın düşüp şehit olan o 4 bayan öğretmenlerimi de düşündüm.
Ve hala “Düşman dayamışsa vatanın bağrına hançerini; Bulunur elbet kurtaracak bahtı kara maderini” diye düşünüyorum canlarım.
Tüm eğitim çalışanlarının “Öğretmenler Günü”nü kutlu olsun.
YORUMLAR