Bazı sözler vardır; ilk duyduğunuzda bir cümleden ibaret sanırsınız ama düşünmeye devam ettikçe, içindeki derinliğe hayran kalırsınız. İşte onlardan biri:
“Yılan bir fili sokup öldürebilir ama bir atı öldüremez.”
Bu ifade kulağa biyolojik bir gerçek gibi gelse de, aslında hayata dair büyük bir metafordur. Zehrin etkisi, sadece gücüne değil, karşısındakinin direncine, yapısına, doğasına göre değişir. Demek ki bazen büyük olmak güçlü olmak anlamına gelmez. Hatta bazen ne kadar büyüksek, o kadar savunmasızız.
Fili düşünelim… Görkemli, heybetli, devasa… Doğada nadiren bir düşmanı olur ama o küçücük yılanın zehriyle yere yığılıp can verebilir. At ise daha hassas, daha duygusal, daha ürkek görünür. Ama vücudu, o zehre karşı dirençlidir. Aynı sokma, onu öldürmez.
Bu durum bize ne anlatıyor, biliyor musunuz?
Her insanın zayıf düştüğü yer farklıdır. Her söz, her olay, her “zehir” herkeste aynı etkiyi yaratmaz. Bazen dev gibi görünen insanlar, küçücük bir eleştiriyle yıkılırken, narin görünen bir başkası, hayatın tokatlarına dimdik dayanabilir.
Hayatta da böyle değil mi zaten?
Bazısı güçlü görünür ama bir lafla yıkılır. Bazısı sessizdir, ama fırtınalara bile baş eğmez. Çünkü mesele görünüşte değil, iç dirençtedir.
Bu yüzden insanlara bakarken sadece dışarıdan gördüğümüzle karar vermemeliyiz. Kim güçlü, kim zayıf, kim hassas, kim dayanıklı… Bu soruların cevabı yalnızca gözle değil, kalple anlaşılır.
Ve bir de şu:
Bazı insanlar için yılan sadece bir tehlike değil, bazen tanıdıkları biri gibidir. O zehirli sözler, o sinsice sokulan tavırlar, bazen en yakın sandıklarımızdan gelir. Kimi bu zehre dayanır, kimi diz çöküp kalır. Mesele sadece yılanın sokması değil, sokulmaya ne kadar açık olduğumuzdur.
Zehir aynı olsa da herkes aynı acıyı yaşamaz. Bu yüzden başkasının sınavına kendi ölçümüzle hüküm vermemeliyiz.
Unutmayın: Fil bile düşer, at dimdik kalabilir.







YORUMLAR