Önceki yazılarımdan “Kuş Dili” başlığı altındaki satırlarda pek çok insanda olmayan ancak o yüzyıl veya o zaman diliminde müstesna bir varlığa sahip insanlar arasından seçilmiş kişilerde bulunan yeti, bilgi ve beceri ile davranışlarla ilgili geçmişte yaşanmış bir takım gelişmeler vardır. Bugün ise efsane olarak nitelendirdiğimiz ama gerçek olan yaşam biçimlerinin sergilenmiş olduğunu ve bunların çoğumuz tarafından kabul gördüğünü ifade etmiştim. Çünkü onlar, bulgu ve kaynak ile belgelere dayanan efsaneleşmiş yaşam kesitleridir.
Onurlu bir yaşamı, saygın bir kişiliği, her zaman ve her yerde ulaşılabilirliği, her iki âlemde yüksek mevkisi, kudretli bir saltanatı, geniş bir mülkü olan ve de kuşların bile dilinden anlayan onlarla konuşan bir insanı hayal edebilir mi siniz? Dahası var; cinlere bile hükmeden, her şeyi gibi ordusu da bir başka olan bu özellik ve güzellikleri ile yetilerinin yanında adaletiyle de ülkeler arasında nam salan ve de tüm canlıların mesajlarını sezen bir Süleyman Peygamber geldi geçti bu evrenden.
Yaşam sürecinde bulunan tüm canlıların dilek, istek ve arzularını belli bir plan ve program dâhilinde hep dinlediği ve de çözüm yolları ürettiği gibi, belli zaman dilimlerinde de kanatlı kanatsız yaratıkların da istek, arzu, dilek, sorun ve sıkıntıları ile şikâyetlerini dile getirmelerine zaman ayırırdı. Bu görüşme için tüm hayvan türleri kendi aralarından birer temsilci seçerek, temsilcilerini dinleme divanın kurulduğu Peygamber Süleyman’ın huzuruna gönderirlerdi.
Toplantıya katılan temsilcilerle selam ile kelam, hal ile hatır ve izzeti ikramdan sonra her temsilciye belli bir zaman dilimi için söz hakkı verilirdi. Söz hakkını alanlar dillerinin döndüğünce sırasıyla meramlarını anlatmaya çalışırlardı. Sıkıntı ve dertleri dinleyen Süleyman Peygamber çözüm yol ile yöntemlerini de hemencecik ifade eder, gönüllerini alır, vicdanlarını okşardı. Kendini ifade etme mutluğunu yaşayanlar gülücükler dağıtarak hemencecik yerlerine geçer, sözü başkalarına devrederlerdi. Derken söz hakkı sırası fillerin temsilcisi ile tavukların sözcüsüne gelir.
Fil; vücutlarının çok büyük olduğunu, yatıp kalkma ile yiyecek ve su bulmada çok sıkıntı yaşadıklarını, ormanlık alan ile sulak araziye ihtiyaç duyduklarını bu sorunların çözüme kavuşturulmasını istediklerini arz eder. Sorunun çözümü için biraz beklemesi gerektiği istenen temsilci fil; oracıkta beklemeye koyulurken söz hakkı tavukların sözcüsüne verilir.
Temsilci Tavuk; yem bulmakta zorlanmadıklarını ancak tilkilerin kendileri için korkulu rüya haline geldiklerini fakat esas sorunlarının yumurtayı doğururken olduğunu söyleyerek, küçücük vücutlarından büyükçe bir yumurtanın çıkışı anında çok mu çok sıkıntı çektiklerini, cümle âleme duyurduklarını, bağırıp çağırdıklarını ve ortalığı ayağa kaldırdıklarını, bu bağlamda yumurtayı çıkarırken acıların çok büyük olduğunu dile getirir. Ve der ki; “Ya bu yumurtayı küçültün, ya da bu deliği büyültün!”
Her canlının kendi çapında dilek, temenni, arzu ve isteği mutlaka vardır ve yaşam devam ettiği sürece olacaktır da. Demokrasilerde bu ve benzeri sorun, istek, arzu ve şikâyetleri dinleme ile çözüm üretebilenlere ne mutlu. Benim halkın, benim işçim, benim memurun, benim köylüm, benim kentlim, benim esnafım, benim toprağım ve benim yetiştirici ile üretecim vb. söylemleriyle canlıları dinleyen ama hala çözüm yol ve yöntemleri üzerine yoğunlaşmayan eskimiş siyasiler ve bürokratlar ile apolet ve spoletleriyle şapkalarının altına sığınanlara gülmemek elde değil.
La Bruyere’nin “Dünyada başarı kazanmanın iki yolu vardır. Biri kendi aklından faydalanmak, diğeri de başkalarının akılsızlığından yararlanmak” sözünün hepimizin şapkasını önüne koyması ve başını iki avucunun içine almayı gerektirdiğini düşünüyorum.