Bazı acılar vardır, kelimelerle anlatılamaz. Bazı anlar vardır, takvimde yeri yoktur ama yürekte izi hiç silinmez. Deprem, işte öyle bir felakettir. Sadece evleri değil, hatıraları, hayalleri, umutları da yerle bir eder. Saat kaç olursa olsun, nerede olursa olsun; bir sarsıntı değil, bir travmadır aslında.
Sabaha karşı ya da akşamın tam ortasında… Deprem, bir anda çıkar karşımıza. Kapıda bekleyen bir tehlike değil; duvarların arasına gizlenmiş bir bilinmezliktir. Ve biz, onu her an unutmaya çalışan ama hiçbir zaman unutamayan bir milletiz.
Birbirine sarılan insanlar, kapalı gözlerle edilen dualar, “Orada birileri var mı?” diye seslenen kurtarma ekipleri… Tüm Türkiye’nin kalbinin bir ritimde attığı o saatler. Biz bu birlikteliği çok iyi biliyoruz. Deprem sonrası kurulan çadır kentlerde paylaşılan bir çorbanın, bir battaniyenin ne demek olduğunu anlatacak hiçbir kitap yoktur. Ama biz biliriz. Çünkü yaşadık. Çünkü yaşıyoruz.
Ancak balım, unutmamamız gereken bir şey daha var: Deprem öldürmez, ihmal öldürür. Yıkılan sadece binalar değil; yıllarca görmezden gelinen raporlar, denetlenmeyen projeler, göz yumulan yanlışlar. Her felaket sonrası, “Bir daha asla” dediğimiz anların, birkaç yıl sonra unutulmuşluğa karışması bizi en çok yaralayan.
Kentsel dönüşüm sadece beton yenilemek değildir. Bir bilinç dönüşümüne de ihtiyacımız var. Eğitimden şehir planlamasına, bireysel farkındalıktan yerel yönetimlere kadar herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor. Çünkü bir sonraki deprem ne zaman olacak diye değil; olduğunda ne yapacağız diye düşünmek zorundayız.
Depremle yaşamak, onunla barışmak değildir. Depreme karşı hazırlıklı olmak, hayatta kalmak ve hayatta kalanın da insan onuruna yakışır şekilde yaşamını sürdürebilmesini sağlamaktır.
Ve her depremden sonra geriye bir şey kalır: Sessiz çığlıklar. Bir çocuk oyuncağının tozlu hali, çatlamış bir aile fotoğrafı, yıkıntıların altında kalmış bir hayat hikâyesi.
İşte bu yüzden, biz unutmamalıyız. Her şey normalmiş gibi davranmamalıyız. Çünkü her şey normal değil. Toprağın altındaki kırıklar kadar, içimizdeki çatlakları da onarmadıkça; bir bina değil, bir ülke yıkılır.
Ve biz… Yıkılmamalıyız.







YORUMLAR