Türk tarihinin tümünde sayısız yaşantıların olduğu gibi yakın tarihimizde de dikkatlere sunulmuş ibretlik kesitler saymakla bitmez. Gelişmeler karşısında bir kısım yaşantılara yorum getirilebilir. Bir takım yaşantılar ise bütün çıplaklığıyla ortada olduğu için hiçbir yoruma gerek yoktur. Milli Mücadele yılları Batı Cephesi Kurmay Başkanı Albay Asım Bey’in (Org. Asım Gündüz) yoruma gerek olmayan hatıratından;

         “O gün (10 Eylül 1921) Dua Tepe’de düşman iniltilerini sevinç gözyaşlarıyla kutluyorduk. Mürettep Kolordunun Kurmay Başkanı Hayrullah Bey (Tümg. Hayrullah Fişek) bir akşam yemeği hazırlamıştı. Ortada cılız bir tavuk ile dört beş dilim siyah ekmekten başka bir şey yoktu. Dünden beri ağzımıza en ufak bir lokma girmemişti. Mustafa Kemal Paşa ile İsmet Paşa, Ben, Kazım Bey (Org. Kazım Özalp) sofraya bağdaş kurduk.

         Hayrullah Bey (Fişek), Tevfik Bey (Bıyıkoğlu), Salih Bey (Bozok) biraz uzaktaydılar. Mustafa Kemal Atatürk, Kolordu Komutanı Kazım Bey’e dönerek:

         “Erlere yiyecek ne verdiniz?” dedi. Kazım Bey şaşırdı, durakladı ve Kurmay Başkanına dönerek:

         “Hayrullah Bey erlere ne verebildik?” diye sordu. “Efendim, dün sabah tedarik ettiğimiz buğdayı kavurup yedirmek için birlikte dağıtmıştık” diye yanıt verdi Hayrullah Bey.

         Mustafa Kemal Paşa biraz durakladıktan sonra tavuğa el sürmeden ayağa kalktı ve çadırına doğru uzaklaştı… Biz de dağıldık. O akşam hepimiz aç yattık!”

Ayrılmak vazgeçmek gibidir, doğru değildir ama gereklidir. Çünkü hayat olduğu gibidir, olması gerektiği gibi değildir. Öyle insanlar vardır ki piyonken kendini vezir eder. Ve öğle insanlar da vardı ki vezirken kendini piyon eder. Yer sofrasında diz kırıp, gök sofrasında kalp kırmayanlar ile bedeni ve nefsini sabırla harmanlayanlara selam olsun. Ekmeğim, aşım helal olsun; yiyene, içene. Ama hakkım helal değil; dost gibi görünüp kuyumu eşene. Vatan söz konusu ise gerisi teferruattır ve teferruat olmalıdır.

Her şey düzelir. Bu kadar umutsuz ve yılgın olma! Neden hala bu haldeyim o zaman? Hayat bir günde mi bozuldu ki bir günde güzelsin? Sabrı öğrenmelisin. Eğer iyi bir kalbin varsa; çok yardım seversin, çok güvenilirsin, çok cömertsin, çok şekersin. Ve sonunda çok acı da çekersin. Sevgi ve özellikle de vatan ve millet sevgisi nedir biliyor musunuz? Aşktır, dostluktur, açlığı ve acıyı paylaşmaktır, yoklukla savaşmaktır, uykuları feda etmektir, sahiplenmektir, kıskanmaktır, özlemektir, kaybetmekten korkmaktır. Mutlu olmak şartlara bağlı değil, sana bağlıdır vb. elektronik mesajları içselleştirmeli toplumun tüm katmanları.

Konumuzla örtüştüğünü düşündüğüm Sigmund Freud’un “Herkes doğru insanı bulmak ister, yanılmamak için. Oysa kimse uğraşmaz, doğru insan olmak için” ile Hz. Mevlana’mızın “Kiminle gezdiğinize, kiminle arkadaş ettiğinize dikkat edin. Çünkü bülbül güle, karga çöplüğe götürür. Ey Gönül! Dikkat et ahir zaman bu. Nefsine uyup da surete (görünene-görüntüye) aldanma! İblisin bile maşallah dediği kullar var. Seveceksen vefa nedir, takva nedir bileni sev! İçinde cennet saklayan virane kullar var..!” ve Koca Yunus Emre’nin “Hiç hata yapmayan insan, hiçbir şey yapmayan insandır. Ve hayatta en büyük hata, kendini hatasız sanmaktır” ve de Goal’un “Hayallerin varsa seni kullanırlar” ile Hz. Ali efendimizin “Her şeyi affedin. Fakat vatanına ihanet edenleri asla affetmeyin” önerileri hepimizi düşündürmelidir.

Zevk ü sefa ve eğlence kültüründeki kırmızıçizgileri aşıp giderek dojazı artıran, yalnızlık ve bireyselliği tolere ettirmeyi hedefleyen Charles Bukowski’nin “Hayatta kimseyi değiştiremezsin ve kimse için değişmemelisin… Ne sen başkası için mecburi istikametsin; ne de başkası senin için. Yorma kendini, bırak hayatına eşlik etmek isteyenler seninle gelsin” önermesinin milli ve manevi bilincimizde örtüşmediğini düşünüyorum canlarım.