Uykusuz Değil, Tükenmişiz: Artık Ruhumuz Uyanmıyor

Her sabah aynı savaş: alarm çalıyor ama beden kalkmıyor, ruh uyanmıyor. Uykusuzluktan çok, içimizde biriken yorgunluk artık sabahları da ele geçiriyor. Son zamanlarda hepimiz aynı cümleyi kuruyoruz: “Uyanamıyorum.” Sanki alarm değil de bir sis perdesi çalıyor kulağımıza; gözler açılmıyor, zihin toparlanmıyor. Ne kahve yetiyor ne soğuk su. Yataktan kalkmak bile bir mücadeleye dönüşmüş durumda. Bedensel […]

Melih Kadir Efe

Her sabah aynı savaş: alarm çalıyor ama beden kalkmıyor, ruh uyanmıyor. Uykusuzluktan çok, içimizde biriken yorgunluk artık sabahları da ele geçiriyor.

Son zamanlarda hepimiz aynı cümleyi kuruyoruz: “Uyanamıyorum.” Sanki alarm değil de bir sis perdesi çalıyor kulağımıza; gözler açılmıyor, zihin toparlanmıyor. Ne kahve yetiyor ne soğuk su. Yataktan kalkmak bile bir mücadeleye dönüşmüş durumda.

Bedensel mi, Ruhsal mı Bu Yorgunluk?

Aslında çoğumuzun problemi sadece “uykusuzluk” değil, dinlenememek. Yatağa giriyoruz ama uyumuyoruz; uyusak bile beyin hâlâ çalışıyor. Gündüzün kalabalığını, yarım kalan işleri, sosyal medyadan taşan haberleri ve düşünceleri de beraberimizde götürüyoruz yatağa.
Sabah olunca ise o zihinsel ağırlık hâlâ omuzlarda. Sonra da “neden uyanamıyorum” diye soruyoruz kendimize.

Alarm Değil, Yaşam Tarzı Sorunu

Belki de mesele kaç saat uyuduğumuz değil, nasıl yaşadığımız. Gün içinde hiç durmadan koşturmak, her boşluğu bir ekranla doldurmak, beyni sürekli “hazır ol”da tutmak… Sonra o beyin gece “dinlen” komutunu alamıyor. Çünkü günün hiçbir anında gerçekten dinlenmiyoruz.

Uykusuzluğun Altında Saklı Modern Tükenmişlik

“Uykumu alamıyorum” diyen birinin cümlesinin altına biraz kazı kazansanız, hep aynı kelimeler çıkar: stres, kaygı, telaş. Beden uykuda ama ruh hâlâ çalışıyor. Modern zamanların en sessiz çığlığı bu aslında.  Belki de bedenimiz değil, içimiz uyanamıyor.

Exit mobile version