Gece boyunca, bir uyku döngüsü içinde hareket edip durur, bir dalga misali bir yukarı çıkar, bir aşağı ineriz. Hafif uykudan derin uykuya, oradan da gece boyunca rüya görme aşamasına geçeriz. Bu aşamaların arasında, hafifçe yüzeye doğru yaklaşır ama tam olarak uyanamayız. Böyle anlarda yastığımızı kabartabilir, battaniyemizi biraz daha üzerimize çekebilir ya da yatış pozisyonumuzu değiştirebiliriz ama genelde bu aşamalardan hiçbirini hatırlamadan kaldığımız yerden uyumaya devam ederiz.
Uykumuz, bilim insanlarının “biyolojik saat veya sirkadiyen ritim” olarak adlandırdığı dahili bir beden saatiyle düzenlenir. Bilim insanları bu saatin, nasıl oluyorsa, yirmi dört saatten ibaret bir gün üzerine ayarlandığını da ortaya çıkarmıştır, bu da bizim söz konusu saati düzenli bir biçimde sıfırlamamız gerektiği anlamına gelir. Biz yetişkinler bu sıfırlama sürecini uyku-uyanıklık rutunimiz ve aydınlık ile karanlığa maruz kalmak suretiyle gerçekleştiririz.
Peki bebekler nasıl uyur?
Bebekler, yetişkin bir insanın sirkadiyen ritmiyle dünyaya gelmezler. Yenidoğan bir bebeğin uyku-uyanıklık döngüsü tüm gün ve geceye yayılır ve zaman içinde belirli saatler arasında gündüz uykusu ve gece uykusu kalıbına oturur. Bebeklerin biyolojik saatleri 6 ila 9 haftalık arası bir dönemde olgunlaşmaya başlar ve 4 ila 5 aylık olana dek de öyle kolay kolay düzene oturmaz. Biyolojik döngü olgunlaştıkça bebek günün büyük bir kısmını uyanık geçirmeye, gecenin büyük kısmında da uyumaya başlar. 9 ila 10 aylık olduğunda ise bebeğin uyku saatleri aşağı yukarı aynı saatlerde uyuyacak ve uyanacak şekilde pekişir ve uykuda kaldığı süre uzar. Biyolojik saat, günlük uyku ve uyanıklık kalıplarının temel düzenleyicisi olduğundan, bebeğin gece boyunca neden uyumadığını ve bu düzenin çiçeği burnunda ebeveynleri neden bu denli olumsuz etkilediğini anlamak hayli kolaydır. Bebekler de tıpkı yetişkinler gibi aynı uyku döngüsüne sahiptirler ama onlarınki daha kısa ve çok çeşitlidir. Haftaya görüşmek dileğiyle…