Şükretmeyi Unutan Bir Çağın Çocukları

Bazen insanın durup bir düşünmesi gerekiyor… Hayatın içinde ne kadar hızlı koşup gittiğimizi, sahip olduğumuz şeyleri ne kadar çabuk unuttuğumuzu, küçük güzellikleri ne kadar kolay harcadığımızı… Bir şekilde hep daha fazlasını istiyoruz. Daha iyi bir ev, daha yeni bir telefon, daha yüksek bir maaş, daha prestijli bir hayat… Ama bütün bu “daha”ların gölgesinde kaybolan çok […]

Nail TIKIT - Marmara Bölge Gazetesi

Bazen insanın durup bir düşünmesi gerekiyor… Hayatın içinde ne kadar hızlı koşup gittiğimizi, sahip olduğumuz şeyleri ne kadar çabuk unuttuğumuzu, küçük güzellikleri ne kadar kolay harcadığımızı… Bir şekilde hep daha fazlasını istiyoruz. Daha iyi bir ev, daha yeni bir telefon, daha yüksek bir maaş, daha prestijli bir hayat… Ama bütün bu “daha”ların gölgesinde kaybolan çok önemli bir şey var: Şükretmek.

Bizler öyle bir dönemin insanlarıyız ki, elimizdeki nimetleri kıyaslayarak küçültmeyi, sahip olduklarımızı normalleştirip yokmuş gibi davranmayı çoktan alışkanlık hâline getirdik. Oysa şükür, önce insanın içini ferahlatır. Sonra düşüncesini berraklaştırır. En sonda da hayatı güzelleştirir. Ama biz ne yapıyoruz? Daha doğrusu neyi yanlış yapıyoruz?

Kendimize bakmayı unuttuk.

Hayatımızdaki eksiklere bakıyoruz ama elimizde olanın değerini göremiyoruz.
Başımızın üstünde bir çatı var, bunun farkında değiliz. Soframıza bir tas çorba geliyor, tadını bile almadan başka şeylerin hayalini kuruyoruz. Sağlıklı uyanıyoruz, bunun bir mucize olduğunu unutuyoruz. Hâlbuki şükür dediğin tam burada başlıyor: Varlığın kıymetini bilmekle.

‘Her şey kötü’ diyen bir toplum olduk.

Konuşmalarımıza bakın… Herkesin cümlesi aynı:

“Hiçbir şey yolunda gitmiyor.”
“Hayat çok zor.”
“Her şey kötüye gidiyor.”

Elbette hayat kolay değil, kimse bunu inkâr etmiyor. Fakat şükretmeyi bilmeyen toplumlarda mutsuzluk bir virüs gibi yayılıyor. İnsan zihni nereye odaklanırsa onu büyütür. Sürekli eksikleri sayarsak, sahip olduğumuz güzellikleri görmez hale geliriz.

Biliyor musunuz, şükür insanın kalbini temizler.

Şükür, sadece dini bir kavram değil; psikolojik bir ihtiyaç, duygusal bir güç, ruhun bir dinlenme biçimidir. Şükreden insan hem hayatla daha barışık olur hem de kendine karşı daha anlayışlı. Çünkü şükür, insanı “kendinden memnun” biri yapar. Memnuniyetsizlik ise insanı içten içe kemirir; asla tatmin edemez, hep daha fazlasını arattırır.

Hayatın bize sunduğu küçük mucizeleri es geçiyoruz.

Bir gün batımını izlemenin bedeli yok.
Çocuğunuzun size sarılması dünyanın en pahalı hediyesinden daha değerli.
Biri size “İyi ki varsın” dediğinde aldığınız o huzur, para ile ölçülemez.
Yaşamak dediğimiz şey tam da bu küçük anların toplamı değil mi zaten?

Ama biz o anları kaçırıyoruz. Çünkü hep koşturuyoruz. Hep yetişmeye çalışıyoruz. Hep daha fazlasını istiyoruz.

Bazen durmak gerekir. Derin bir nefes almak gerekir.

Ve insan kendine şu soruyu sormalıdır:

“Bugün ne için şükredebilirim?”

Bu sorunun cevabını gerçekten içtenlikle verdiğinizde göreceksiniz…
Hayat aslında sandığımız kadar karanlık değil.
Sadece biz ışıkları fark etmeyi unutmuşuz.

Son söz…

İnsanın şükretmeyi bilmesi, hayata tutunma biçimidir.
Küçük nimetlerin değerini bilmek, büyük huzurların kapısını açar.
Şükretmek, fakirin tesellisi değil; gönlü zengin insanın halidir.

Ve bu çağın en büyük sınavı belki de tam olarak budur:
Bizi mutsuz eden şeyler değil, şükretmeyi unutan kalplerimizdir.

 

Exit mobile version