Pencereden dışarı baktığımda, şehrin üzerine çöken gri örtüyü görüyorum. Sonbahar geldi işte, sessizce, kimseye haber vermeden. Ağaçlar sararmaya başladı, yapraklar birer birer kopuyor dallarından. Ve yağmur… Yağmur da başladı. O bildik ritmiyle, o tanıdık sesiyle döküldü gökyüzünden topraklarımıza. Sanki doğa, yaza veda ederken gözyaşlarını tutamıyor.
Her sonbahar geldiğinde aynı duyguları yaşarız. Bir hüzün çöker içimize, ama bu tatlı bir hüzündür. Melankolik bir güzellik vardır sonbaharın. Belki de bu mevsim bize en çok bizi hatırlatan mevsimdir. Çünkü biz de tıpkı yapraklar gibi zamanla sararmaz mıyız? Biz de tıpkı mevsimler gibi değişmez miyiz?
Yağmur başladığında şehir bambaşka bir hale bürünür. Asfaltta biriken su birikintileri, arabaların far ışıklarını yansıtır. İnsanlar şemsiyelerinin altına saklanır, adımlarını hızlandırır. Ama ben hep yağmuru sevmişimdir. Belki de çünkü yağmur bana düşünmeyi hatırlatır. Yağmur dinlenir, yağmur hissedilir.
Çocukken yağmurun altında oynamayı çok severdim. Annem bağırırdı “Hasta olacaksın!” diye, ama ben umursamazdım. Suyun tenime değmesi, saçlarımın ıslanması, toprak kokusunun burnuma gelmesi… Bunların hepsi bana özgürlüğü hatırlatırdı. Şimdi büyüdük, yağmurdan kaçar olduk. Islak ayakkabılardan, buruşuk kıyafetlerden, ertesi gün gelebilecek soğuk algınlığından endişeleniyoruz. Ne zaman bu kadar tedbirli olduk acaba?
Sonbahar yağmurları aslında bir yeniden başlangıçtır. Yaz aylarının kuruluğundan sonra, toprak suyu özlemle bekler. Çiftçiler yağmuru umutla karşılar. Barajlar dolmaya başlar. Doğa kendini yeniler. Evet, yapraklar dökülür, ama bu bir son değildir aslında. Bu bir hazırlıktır; ilkbaharın gelişi için, yeni yeşilliklerin açması için.
Yağmur sesi de ayrı bir müziktir. Kimimiz çatıya düşen damlaların sesini dinleyerek büyüdük. Kimimiz balkon camlarında akan suları izlemeyi sevdik. Yağmur, şehrin gürültüsünü bastırır, her şey daha sessiz, daha sakin olur. İnsanlar evlerine çekilir, sıcak çay bardaklarının etrafında toplanır. Kitaplar okunur, filmler izlenir, eskiden okunan mektuplar tekrar çıkarılır çekmecelerden.
Sonbahar yağmurları bize hayatın döngüsünü hatırlatır. Her mevsimin bir anlamı, her değişimin bir nedeni vardır. Yazın coşkusu yerini sonbaharın dinginliğine bırakır. Ve bu gayet normaldir, gayet doğaldır. Biz insanlar da böyle değil miyiz? Bazen enerjik ve coşkuluyuz, bazen de sakin ve içe dönüğüz.
Şimdi pencereden dışarı bakarken, yağmuru izliyorum. Şemsiyesiz yürüyen birkaç cesur insan görüyorum. Biraz ıslansak ne olur ki diye düşünüyorum. Belki de arada bir yağmurun altında durmak, savrulmadan önce bir yaprak gibi hissetmek gerekir. Belki de sonbaharın bu melankolisine teslim olmak, hayatın akışına bırakmak gerekir kendimizi.
Sonbahar geldi, yağmurlar başladı. Ve biz yine buradayız, pencereden bakarak, düşünerek, hissederek.