Dünyamızda sosyal ilişkiler ve yayılmacılık ile sömürgecilik veya savaş ile ticaret yolları vb. ülkeler ve insanlar arası ilişkileri çoğu zaman kolaylaştırdığı gibi çoğu zaman da germiştir. Bu tür iletişim kanalları bireyler ya da toplumları birbirine yaklaştırıp veya uzaklaştırdığına tarihsel süreçte hep kayıt düşüldüğünü görmekteyiz. Eskilerde karayolu varken sonrası deniz yolları önem kazanmış, daha sonrası demir yolları ve günümüzde de hava yolları başı çekmektedir. Yollar ve güzergâhlar toplumlara mutluluk getirdiği gibi mutsuzluğa ve de ölümlere hep neden olagelmiştir. Yol ile yordam söyleşilerinde “Yolunuzun sonu eviniz olsun!” cümlesi tüm bireyleri hemen hemen mutlu eder sanırım.
Ümit Burnu, Afrika Kıtasının en uç güney noktasıdır ve Fransızcada Cap de Bonne – Esperance diye tanımlanır. Güney Afrika’nın ucunda, Kap şehrinin güney batısında Atlas Okyanusu’na doğru uzanan yüksekçe bir burundur. Avrupalılarca ilk defa daima batıya gidilirse Hindistan’a ulaşılabileceğini savunan Cenovalı denizci Kristof Kolomp, 1492’de Polas Limanından yola çıkarak iki ay sonra Amerika’nın doğusundaki Bahama adalarına varabildi. Bu adaları Hindistan’ın batısındaki adalar sandığından bunlara Batı Hint Adaları adını verdi ve Kolomp’un ölümünden sonra İtalyan denizci Amerika Vespuçi, buranın Hindistan değil başlı başına bir kıta olduğunu keşfetti. Daha sonra bu yeni kıtaya Amerika adı verildi.
Portekizli ünlü denizci Barthelmi Dias (Diyaz) tarafından 1487 yılında zar zor geçilebilmiş ve gemileri okyanus fırtınalarına dayanıklı olmadığı için buradan geri dönmüştür. B. DİAS ülkesine döndüğünde buraya “Fırtınalar Burnu veya Sıkıntılar Burnu” adını verdi. Denizci ile sömürge meraklıları ile kâşiflerin istek ve arzularının kırılmamasını düşünen Portekiz Kralı II. Joao (Jan), buranın ismini Ümit Burnu olarak değiştirmiştir.
1498 yılında Hindistan’a ulaşabilme hayalleriyle yanıp tutuşan Portekizli denizci ve kâşif ve de sömürgeci Vasco da GAMA burayı aşarak çeşitli entrikalar sonucu Hindistan’a ulaşabildi. Kap şehri (Cape Town) adını da bu burundan almaktadır.
Tarih ve de özellikle Türk Tarihine aşina olanlar bilirler ki; İstanbul’un fethi sonrası Yavuz Sultan Selim Han döneminde Mısır ve Arap Yarımadasının topraklarımıza katılması ile Kanuni Sultan Süleyman Han’ın Padişahlığı sürecinde Akdeniz’in Türk Gölü haline getirilmesi ve Hint Seferlerinin yapılması sonucunda tarihi İpek ve Baharat yolları güzergâhları Türklerin kontrolüne geçmişti. Akdeniz ile Karadeniz’in bir Türk gölü haline getirilmesi yanında Kızıldeniz ve Basra Körfezinin kontrolü ile Hint Okyanusunda söz sahibi olan Türklerin bu stratejik üstünlüğü Avrupalıları yeni alternatif yollar arayışına itmiştir.
Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ümüzün “Millet için ve milletçe yapılan işlerin hatırası, her türlü hatıraların üstünde tutulmazsa, milli tarih kavramının kıymetini takdir etmek mümkün olamaz. Eğer bir millet büyükse, kendisini tanımakla daha büyük olur. Büyük devletler kuran atalarımız, büyük ve kapsamlı medeniyetlere de sahip olmuştur. Bunu aramak, incelemek, Türklüğe ve dünyaya bildirmek bizler için bir borçtur.”
“Türk kabiliyet ve kudretinin tarihteki başarıları meydana çıktıkça, bütün Türk çocukları, kendileri için lazım olan atılım kaynağını o tarihte bulabileceklerdir. Türk çocukları, bu tarihten bağımsızlık fikri kazanacaklar, o büyük başarıları düşünecekler, harikalar yaratan adamları öğrenecekler, kendilerinin aynı kandan olduklarını düşünecekler ve bu kabiliyetle, kimseye boyun eğmeyeceklerdir. Tarih; bir milletin kanını, hakkını, varlığını hiçbir zaman inkâr edemez.” Dediği gibi düşünüyorum canlarım.