Doğanın kucağında, savanaların sessiz kahramanlarıdır mirketler… Küçücük gövdelerine devasa sadakatler, büyük aşklar sığdırırlar. Bilimsel araştırmalar, mirketlerin sevdiği birini başkasıyla görünce derin bir üzüntüye kapıldığını ve hatta bu nedenle ölümle sonuçlanabilecek kadar travma yaşadığını söylüyor. Bu bilgi yüreğe saplanan bir cümle gibi… Ve insana şu soruyu sorduruyor: Peki ya biz?
İnsan; akıllı, düşünen, çözüm üreten bir canlı olarak tanımlanır. Ama kalp söz konusu olduğunda, tüm canlılar eşit değil midir? Üstelik mirket, öfkeye değil, kedere yenilir. Kıskanır, üzülür ve hayata küser. Sessiz bir vedayla gözlerini yumar. Aşk uğruna.
Aşkı İçin Ölen Bir Canlı: Küçücük Kalbine Koca Bir Sevda Sığdıran Mirket
Mirketler öyle bir bağ kurar ki, sevdiklerini sadece eş olarak görmezler; koruyacakları, kollayacakları, birlikte yaşayacakları hayat ortağı ilan ederler. Tek eşli yaşam tarzları vardır. Ve o eş, başka biriyle olursa, mirketin içinde bir şeyler kırılır, çatırdar, dağılır.
Bilim buna duygusal bağlılık ve sosyal çöküş der. Ama biz biliriz ki, bu aslında tam da kalp kırıklığıdır.
İnsan Kalbi: Mirketten Dayanıklı mı Gerçekten?
Şimdi dönelim kendimize… Biz insanlar, ihanetle sınanınca, sevdiklerimizi başkasının yanında görünce ne hissederiz? Üzülür müyüz? Öfkelenir miyiz? Yoksa aynen mirketler gibi, içimizde bir şeylerin sessizce öldüğünü mü hissederiz?
Bazıları güçlü görünür, duygusunu içine atar, devam eder… Ama gerçekten devam edebilir mi? Yoksa duyguların mezarını mı kazmıştır yüreğinde?
İşte mirketlerin farkı tam da burada: Onlar rol yapmaz. İçinden geçeni olduğu gibi yaşar. Sevgiyle var olur, ayrılıkla tükenir.
Doğanın Sessiz Aynası: Aynaya Bakınca Ne Görüyoruz?
Mirketler sadece doğanın değil, insan kalbinin de aynası aslında. Çünkü onlar gösteriyor bize; aşkın, sadakatin ve kaybın ne kadar derin yaşanabileceğini. Bir canlının, başka birine olan bağının onu hayatta tutacak kadar güçlü; o bağın kopmasının ise öldürecek kadar acı verici olduğunu…
Belki biz ölmeden ölürüz. Belki de içimizde küçük bir mirket, her ayrılıkta biraz daha sessizleşir.
Şimdi soralım kendimize:
Bir mirket kadar sadık, bir mirket kadar saf, bir mirket kadar sevgiye aç mıyız biz de?
Cevabı biliyoruz aslında… Ama yüksek sesle söylemeye cesaretimiz yok.