Bir çocuk, oyuncaklarla dolu bir odaya girer. Belki ilk anda ürkek, belki meraklı… Ama o odada onu yargılamayan, ne hissettiğine saygı duyan bir yetişkin vardır. İşte bu, oyun terapisinin kalbidir: Güvenli bir alan.
Oyun terapisi, çocuğun duygularını ifade etmesi, yaşadıklarını anlamlandırması ve içsel gücünü fark etmesi için kullanılan özel bir yaklaşımdır. Buradaki en önemli unsurlardan biri de terapinin yapıldığı ortam, yani ambiyanstır. Sıcak renkler, düzenli ama özgürlük hissi veren bir oda, ulaşılabilir oyuncaklar ve güven veren bir terapist… Tüm bunlar çocuğun kendini “güvende” hissetmesini sağlar.
Peki bu güvenli ortam, çocuğun psikolojik dayanıklılığına nasıl katkı sağlar?
Dayanıklılık, çocuğun hayattaki zorluklarla baş edebilme becerisidir. Güvenli bir oyun odasında, çocuk hayal kırıklıklarını yeniden yaşar ama bu kez desteklenerek… Korkularını temsil eden kuklalarla konuşur, öfkesini kum torbasına aktarır, kayıplarını oyun hamuruyla anlatır. Duygularıyla baş etmeyi deneyimleyerek öğrenir. Her seans, içsel gücünü biraz daha fark ettiği bir alıştırmadır.
Bu şekilde yapılandırılmış bir oyun ortamı, çocuğa şunu fısıldar:
“Ne hissediyorsan, ben buradayım ve bu hisler geçici. Sen güçlüsün.”
İşte bu mesaj, çocuğun ileriki yaşamında karşılaşacağı streslere, değişimlere, hayal kırıklıklarına karşı içinden gelen bir direnç olur. Belki kelimelere dökemez ama o oyun odasında kazandığı deneyim, onun psikolojik bağışıklık sistemi gibi çalışır.
Kısacası, oyun terapisindeki ambiyans; sadece bir dekor değil, bir çocuğun iç dünyasına atılan köprüdür. Ve bu köprü, onun hayata daha sağlam basmasını sağlar.