Osmanlı topraklarında 18. yüzyılda yaşanan “vampir” çılgınlığı gün yüzüne çıktı. Salim Fikret Kırgi’nin Osmanlı Vampirleri kitabında yer verdiği bilgilere göre, Osmanlı Doğu Avrupası’nda halk arasında vampir vakaları yaygın bir korku haline gelmiş, hatta dönemin Şeyhülislamı Ebussuud Efendi vampirlerle ilgili fetva bile vermiş. Cesetlerin mezarlarından çıkarak insanlara zarar verdiğine inanılan vampir fenomeni, yalnızca halk arasında korku yaratmakla kalmamış, dönemin yetkililerini bile alarma geçirmiş.
Vampirlerin Ortaya Çıkışı ve Halkın Tepkisi
Osmanlı topraklarında, özellikle Balkanlar, Ege kıyıları ve Trakya’da halk, mezarlarından çıktığına inanılan varlıklardan dolayı tedirgindi. Halk arasında “upir”, “obur”, “vrykolas” gibi adlarla anılan vampirlerin, mezarlarından çıkıp insanları rahatsız ettiğine ve kan içtiğine inanılıyordu. Bazı bölgelerde halk, vampir olduğundan şüphe edilen cesetlerin kalbini çıkarıp kazık saplıyor, başlarını kesip gövdeden ayırıyor ya da cesedi yakarak tamamen yok ediyordu.
Ebussuud Efendi’nin Vampir Fetvaları
Kırgi, vampirlerle başa çıkmak için Osmanlı’da alınan resmi tedbirlerden de bahsediyor. Osmanlı Şeyhülislamı Ebussuud Efendi, vampir vakaları için fetva vererek, cesetlerin başlarının kesilmesi veya ateşe verilmesi gibi yöntemlerin uygulanabileceğini belirtti. Halkın, dirildiğine inanılan cesetlerle başa çıkmak için başvurduğu bu geleneksel yöntemler, korkunun boyutunu gözler önüne seriyor.
Vampir Avcılığı
Dönemin Osmanlı belgelerine göre, vampirlerle mücadelede halkı korumak için “vampirci” veya “cadıcı” adında bir meslek grubu bile ortaya çıktı. Bu kişiler, mezarında bozulmamış cesetleri tespit etmek ve halk arasında yayılan korkuları önlemekle görevliydi. Mezardan çıkıp huzursuzluk yarattığına inanılan cesetlere kazık çakmak, kalp çıkarma ve yakmak gibi uygulamalarla ölüleri durdurmaya çalışıyorlardı.
Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Vampir Çılgınlığı
Evliya Çelebi de vampir inanışlarına eserinde yer veren isimlerden biri. Seyahatname’de Kırım yolunda karşılaştığı “Oburça” köyünü, burada yaşayan insanların mezarlarından çıkarak insanlara musallat olduğuna inanılan vampirlerle dolu olduğunu anlatıyor. Çelebi’nin “kan emici yaşayan ölüleri yok etmek için cesetlere kazık çakılmalı ve yakılmalı” sözleri, vampir fenomeninin Osmanlı coğrafyasında oldukça köklü bir geçmişe sahip olduğunu gösteriyor.
Kültürümüzdeki Hortlak, Gulyabani ve Vampir İlişkisi
Osmanlı topraklarında Müslüman ve gayrimüslim halk arasında yaygın olan hortlak, cadı, gulyabani gibi figürlerin de aslında vampir inanışıyla ilişkili olabileceğini belirten Kırgi, vampir fenomeninin sadece Batı kültürüne ait olmadığını ve Osmanlı halk kültürünün bir parçası olduğunu vurguluyor. Kırgi’ye göre, Osmanlı vampirleri hem halk hikayelerinde hem de resmi belgelerde geniş yer bulmuş.
Aydınlanma Çağı ve Vampir Fenomeninin Sonu
Vampir fenomeninin popülerliğini yitirmesi ise Aydınlanma Çağı’na ve tıp dünyasındaki gelişmelere dayanıyor. Kırgi, hastalıkların bulaşıcı nedenlerle açıklanmasının ve halk sağlığı önlemlerinin gelişmesinin vampir inanışlarını azalttığını belirtiyor. Ancak modern çağda sinema ve edebiyatta yeniden doğan vampir figürü, günümüzde hâlâ popüler kültürün önemli bir parçası olmaya devam ediyor.
Kırgi, Osmanlı döneminde yaşanan bu vampir fenomeninin tarihî bir gerçek olduğunu ve kültürümüzde bu figüre dair daha fazla araştırma yapılması gerektiğini belirtiyor. Osmanlı halk hikâyelerinden modern popüler kültüre kadar uzanan vampirlerin serüveni, bu inanışın toplumlar üzerindeki etkisini gözler önüne seriyor.
Haber Merkezi
Kaynak: Milliyet