Çok şükür halkımız kritik bir eşikten daha geçti 14 Mayıs günü ve kazasız ile belasız ve kavga ile dövüşsüz geçirdik bu süreci de. Bu seçimin çekişmeli ve bir o kadar da küfürlü, karalamalı ve olmayacak vaatler sıralamalı, Allah ile peygamber ve örf ile adet, kanun ile yasa ve hak ile hukuk, suçlu ile suçsuzun haklarının ve Atatürk İlke ve İnkılâplarının tekrar tozlu raflara kaldırılmalı söylem ile eylemlerinin hayata geçirilmesi bağlamında her kesim içini döktü. Masanın altındakiler yüzeye çıkarak Türkiye Cumhuriyeti Devletimize dini ve milli yaşam ve düşünce tarzımıza olan kinini resmen kustu sokaklarda. Kılıçdarınoğlu epey soyadı değişikliklerinden ve Atatürkçüleri sistemli bir biçimde Halkın fırkasından tasfiye ettiği ve Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ümün izlerini silmede çokça başarılı olduğu için başım üstünde yeri var! Kilise çanları çalarken Karaşener ile Davutunoğlu ile Mollanınoğlu ve Baba olmayan can gibi yalakalardan asla ses çıkmadı. Bir de onların yurt dışı destekçilerini sormayın gitsin! Türk Milletinin milli ve manevi duygu ile düşünce ve hisleriyle örtüşen ve de Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ümüzün “Misak-ı Millî=Milli Yemin”ini her koşulda uygulamaya çabalayan R. T. ERDOĞAN’dır canlarım. Prof. Dr. İhsan FAZLIOĞLU’nun “TARİHÎ TEKARRÜR MÜ?” başlıklı köşe yazısını beklettim ve aynen aşağıya alıp; bu gün sizlerle paylaşmayı düşündüm:
“TARİHÎ TEKERRÜR MÜ?
‘II. Abdülhamit gitmeden bu ülke düzelmez’ diyen Şeyh, Din âlimi, Ateist, Mason, Ermeni ve Rum çeteleri hep beraber “İttifak” ettiler, birleştiler.
-Abdülhamit gitti… 9 sene sonra koca imparatorluk da gitti…
-Erdoğan de gider… Gider ama neler neler daha gider hiç düşündünüz mü? Bu Erdoğan karşısındaki cepheye bakmak yeterli… Şu anki muhalefet profili aynen o zamanki muhalefet korosunu aratmayacak şekilde adeta dizayn edilmiş gibi… Dindarından dinsizine, Yahudisinden Ermenisine, Vatanseverinden hainine varıncaya kadar her kafadan sesin olduğu o zamanki muhalefet korosu; Sırf şahsi öfkesi, nefreti, kıskançlığı veya basiretsizliği yüzünden koca imparatorluğu param parça etti gitti..! Aynen bu günkü muhalefetin oluşması gibi… Ne acı değil mi?
-Şimdi; Bu günkü muhalefet güruhunun “Abdülhamit gitsin de ne olursa olsun” örneğinde olduğu gibi; “Erdoğan gitsin de ne olursa olsun” Moduna girmiş olmalarına “Tesadüf” mü yoksa “Tekerrür” mü dersiniz? Dini terminolojide tesadüf diye bir şey olmayacağına göre; “…hiç ibret alınsaydı tarih tekerrür mü ederdi?” Demek gibi dini ve vicdani bir sorumluluğumuz vardır.
-Bir gariplik var sanki… Sanki 100 yıllık tiyatro yeniden sahnede… Evet Erdoğan da gider…Ya sonra..! II. Abdülhamit’in son zamanlarında karşısında yer almış olan; Elmalılı Hamdi YAZIR, Prof. Rıza Tevfik vb. Kişilerin pişmanlığını yaşayarak aynı delikten iki defa ısırılan Müslüman misali tarihin tekerrür etmesini hangi mü’min talep edebilir ki…?
-19 Temmuz 1909’da Ayasofya meydanında o zamanki Volkan Gazetesinin başyazarı Derviş Vahdettin, Mithat Paşa ile karşılaşır ve sorar; “Paşam! İstediğiniz oldu. Abdülhamit gitti. Şu an projeniz nedir, Neler yapmayı düşünüyorsunuz?” Alınan cevap oldukça ilginçtir. “Biz sadece Abdülhamit’i yıkmaya odaklanmıştık!..” der…
-Vicdan azabının ağırlığı; Sultan Abdülhamit hakkında o malum fetvayı hazırlayanlar içinde bulunan, Tefsir sahibi Elmalı Hamdi YAZIR şöyle der; “Hayatımda bu tadar ağır vicdan azabı çekmedim. Başıma ne geldiyse bunun manevi sillesidir. Gençlik saikasıyla bir iştir işledim..! Allah beni affetsin!” Düşünüyorum. İstiklal Marşı gibi bir duygular manzumesini yazacak kadar vatan sevgisi yüksek olan reformist Mehmet Akif ERSOY’un, son Şeyhülislamlardan Mustafa Sabri gibi Ehl-i sünnet bir âlimin Sultan Abdülhamit’in düşmanlarıyla beraber hareket ederek sebep oldukları sonucu düşünüyorum.
-O koca Sultan’ın hal edilmesiyle beraber koskoca Osmanlı mülkünün her tarafında kan ve gözyaşı, zulümler, tecavüzler aldı başını gitti. Yemen ile Balkan ve sonunda Cihan Harbiyle koskoca imparatorluk parçalandı ve milyonlarca insanlarımız yerlerinden oldu, bir kısım açlıktan ve yokluktan yollarda kırıldı, çoğunu da o diyarlarda bıraktık. Sadece Çanakkale’nin faturası 270 bin vatan evladıdır. Onun gibi nicesini yaşadık 10 yıla kalmadan. Ben de Mehmet Akif, Saidi Nursi, Babanzade, Hasan Basri Çantay, Elmalı Hamdi, İskilipli Atıf, Ömer rıza Doğrul, Mustafa Sabri’lerin…İttihat ve Terakki’nin ateist, deist aptalları ve hainleriyle beraber, Abdülhamit’i yıkmaya yardımcı olanlar gibi; Erdoğan’ı yıkan şer cephesine hizmet etmek istemiyorum.
-100 yıl sonra bu ülke tarihi yazılırken benim de Erdoğan’ı yıkanlarla beraber olup; ABD İngiliz ve Alman politikalarına hizmet etti, denilmesini istemiyorum. 100 yıl önce Sandanski’ydi bu gün Murat Karayılan, 100 yıl önce İttihat ve terakkiydi bugün CHP. 100 yıl önce Hürriyet ve İtilaf Partisiydi bugün Saadet. Kusura bakmayın 100 yıl sonra aynı hatayı işleyenlerden olmayacağım.
-Ben; yanlışlarını söyleyeceğim, kusurlarını yazacağım ama Erdoğan’ı indiren şer cephesiyle beraber olmayacağım. Hedefleri bu seferde Türkiye’yi parçalayıp bitirmek…Başkan Erdoğan’la yola devam. Allah (CC.) O’nu ve samimi arkadaşlarını muvaffak eylesin. Rabbimiz her türlü beladan, kazadan korusun, kollasın, esirgesin!”
Prof. Dr. İhsan FAZLIOĞLU’na ait “TARİHÎ TEKERRÜR MÜ?” başlıklı bir duygu selini madalyonun diğer yüzü olarak sizlerle paylaştığımı düşünüyorum canlarım.