Her sabah uyandığınızda aynadaki yüzünüze baktınız mı? Günü nasıl karşıladığınızı fark ettiniz mi? Çok çalışıp, kendinizi geçindirebilecek kadar para kazansanız da hayatınızdaki boşluğu doldurmak için ne yapıyorsunuz?
**
Geçmiş günlere hep özlem duyulur. O günlerde yaşanan zorluklar bile görülmez. İmkanlar sınırlı olsa da insanların yüzü daha bir gülümserdi sanki. Bunu geçen gün gördüğüm fotoğrafta çok daha iyi anladı. İstanbul’da metroya binen insanların yüzünde hep aynı mutsuz ifade vardı. Bu ifadenin arkasında yatan pek çok neden olabilir. Ekonomik kaygılar, umutsuzluk, şiddetli tartışmalar, anlayışsızlık ve yalnızlık insanları yıpratıyor. Geleceğe dair umutlatın yerini sonsuz bir kaygı alıyor.
**
Yaşamın içinde günü bitirmeye çalışanların önceliği ekonomik problemlerini çözmek olarak ortaya çıkıveriyor. İşte tüm problemin başladığı yer… “Günü Bitirmek”… Peki yarını kaçımız düşünüyor? Kim çocuğunun geleceği için endişe etmiyor ki? Kim güvenle hayatı yaşayabiliyor?
**
Genellikle hayatın zorluğuna kapılan pek çok kişi mutsuz. İnsanlar anlam duygusunu kaybettikleri ve neden yaşadıklarını bilmedikleri için mutsuzlar. Materyal zenginliğin ortasında ruhlarıyla baş başa kalamadıkları için Yaratıcıyla gerçek ve içten bir iletişim kuramadıkları için mutsuzlar. İnsanlar, sosyal ilişkiler yıprandığı ve birbirlerine artık çare olamadıkları için mutsuz. Modern çağda mutsuzluğun en temel sebebinin, anlam kaybı ve toplumsal olanın kaybı olduğunu söyleyebiliriz.
**
Sosyal medya insanların çok kolaylıkla –mış gibi davranabildiği bir mecra. Orada olduğumuz gibi değil, olmak istediğimiz gibi davranıyoruz. Aslında kişiliğimizde göstermek istediğimiz tarafları yansıtıyor ya da kendi kişiliğimizi cilalatıp parlatıyoruz. Kimlik egzersizi gibi herkes kendinin ne olabileceğini biraz orada göstermeye çalışıyor. Kendimize ait hayallerimizi, ümitlerimizi ve beklentilerimizi oraya yansıtıyoruz. Göründüğümüz kadar var olduğumuzu zannettiğimiz bir çağda yaşıyoruz.
**
İnsan görmediği zaman bir başkasına çok kolay düşmanlık geliştirebilir; gözlerine baktığı kişiye ise çok kolay şiddet uygulayamaz. Oysa sosyal medyada aynı futbol tribünlerinde olduğu gibi insanlar anonimlik zırhının arkasına saklanıp çok kolay nefret ve öfke hareketlerine savrulabiliyor. Burada birkaç faktör var. Birisi anonimlik zırhı; binlerce ya da on binlerce insanın içerisinden sahte bir isimle fark edilmeyeceği düşüncesi bizi daha kayıtsız davranmaya yönlendiriyor. Bir diğeri ise internet ortamı; burası dürtüselliği çok kışkırtan bir ortam yani aklımıza geleni çok hızlı eyleme dönüştürebiliyoruz. Normalde yüz yüze olduğumuz ve öfkelendiğimiz insana karşı duygularımızı tutarız; hemen ifade etmeyiz, daha sakınımlı davranırız. Oysa internet ortamında çok hızlı ve dürtüsel bir şekilde ve düşünmeden fevri olarak hareket edebiliyoruz. Bu da öfke söylemlerini artırıyor.
**
Mutluluk, yetinmeyi bilmekle olur. Mutluluk, andan zevk almayı bilmekle olur. Mutluluk, dostlara yeterince zaman ayırmayı başarmakla olur. İnsan sevdiklerine iyi zaman ayırırsa, sevdiklerini yeterince severse, sosyal ilişkilerini derin ve geniş tutarsa, mutlu olma ihtimali artar. Mutluluk, insan bir anlam duygusuna sahip olduğunda olur. Niçin yaşadığını, hayatını neyin aydınlattığını bilirse insan daha fazla mutlu olacaktır. Bu dünyada neden var olduğu bilinci, mutluluğa götürür.