Bazı insanlar vardır… Gözlerinin içi güler, bir kuşun kanadını düşünür gibi yürürler yolda. Yanından geçen bir kediyi görmeden geçemez, yolda buldukları bir su şişesini bile serçe parmaklarıyla çöpe taşırlar. Çünkü sevgi, onlar için sadece insana ait bir duygu değildir.
Sonra bir grup daha vardır. Hayvanlardan bahsedildiğinde yüzü buruşur, tüy görünce kaşlarını çatar, sokağın köşesinde titreyen bir canlının üstüne bir de bağırmayı kendine hak bilir. İşte bu insanlar, çoğu zaman anlaşılır: çünkü yüzlerinde ortak bir ifade vardır. Mutsuzluk.
Hayvan sevmeyen insanların büyük çoğunluğu, yaşamın mucizevi taraflarını göremeyenlerdir. Koşulsuz sevgiyi hiç tatmamış, bir canlının gözlerine bakıp da içinde büyüyen o tarifsiz huzuru hiç hissetmemişlerdir. Paylaşmak onlar için lükstür. Sevgi, hep bir çıkarla ölçülür; “ne kadar verirsem ne kadar alırım” hesabıdır zihinlerinde dönen. Oysa bir hayvanı sevmek, hiçbir hesap yapmadan, sadece var olduğu için bir canı kabullenmektir.
Bu insanların ortak bir başka özelliği daha vardır: saldırganlık. Ya da daha doğru bir ifadeyle, sürekli diken üstünde yaşamak. Çünkü sevgiyle büyümeyen kalpler, korkularla dolar. Sevgisiz yetişmiş bir zihin, en küçük farklılıkta savunmaya geçer, en küçük sıcaklıkta saldırıya. Onlar yeşertmez; çünkü yeşermeyi hiç görmemişlerdir. Toprağa dokunmazlar, bir ağacı okşamazlar, bir yavrunun başını sevmekten korkarlar. Belki küçümsediklerinden değil, belki bilmediklerinden.
Hayvan seven insanların ortak noktasıysa hep aynıdır: içlerinde büyüyen sessiz bir huzur. Bir sabah kedisinin mırıltısıyla uyanan, bir köpeğin gözlerinde kendini bulan, kuşlara ekmek atan bir insanın ruhu daha yumuşaktır. Daha affedicidir, daha anlayışlıdır. Çünkü hayvanlar öğretir; sabrı, sevgiyi, bağlılığı, sadakati, karşılıksız sevgiyi öğretirler. İnsan ne zaman doğaya yaklaşırsa, kendine yaklaşır aslında. Ve hayvana uzanan her el, içten içe kendine şifa arar.
Ben hep şuna inanırım: Bir insanın gerçek yüzünü görmek istiyorsanız, onun hayvanlarla kurduğu ilişkiye bakın. Eğer bir kediye tekme atacak kadar ruhu katılaşmışsa, insanlara neler yapabileceğini hayal bile edemezsiniz. Ama bir insan, aç bir köpeğin önüne eğiliyorsa, onun kalbinde hâlâ iyilik çiçekleri vardır. Ve dünya, o çiçekler sayesinde ayakta durur.
Belki de hepimiz kendimize şu soruyu sormalıyız: Bir cana dokunmadan geçen bir ömrün, sevgiyle ne kadar bağı kalır?







YORUMLAR