Sabahları pencereyi araladığınızda ne hissediyorsunuz? Hafif bir serinlik mi, yoksa mevsimlerin birbirine karıştığı bir şaşkınlık mı? Balıkesir’de son günlerde yaşanan sıcaklık dalgalanmaları sadece termometreleri değil, ruh halimizi de etkiliyor. Bir gün kısa kollu dolaşırken, ertesi gün mont arıyoruz.
İlkbaharın bu kadar kararsız olması, sadece doğanın değil, insanın da dengesini zorluyor. Mart ayının sonuyla birlikte beklenen ılık hava yerini zaman zaman soğuk rüzgârlara bırakıyor. Nisan ortasında 28 dereceyi bulan sıcaklıklar yerini 16-17 derecelere çekince, şehirde “Bu sene yaz gelmeyecek mi?” sorusu çınlamaya başlıyor.
Elbette bu değişim sadece Balıkesir’e özgü değil. Ama biz bu coğrafyada, zeytin ağaçlarının gölgesinde, Kazdağları’nın eteklerinde büyümüş insanlar olarak hava durumunu bir uygulamadan önce gökyüzüne bakarak okuruz. Şimdi ise gökyüzü, bize ne söylemek istediğini sanki unutmuş gibi.
Bazen yağmurdan kaçarken güneş yakalıyor bizi. Bazen de güneşli bir sabaha aldanıp şemsiyesiz çıkıyoruz ve akşama doğru bastıran ani bir sağanakla sırılsıklam kalıyoruz. Bu dalgalanmalar sadece giysi tercihimize değil, tarıma, pazara, ekonomiye, hatta şehir içi trafiğe kadar etkisini yayıyor.
Balıkesir’de çiftçi bu havayı konuşuyor. Esnaf bu havayı konuşuyor. Sabah okula giden çocuk, akşam pencereden bakan yaşlı teyze… Herkesin dilinde bu mevsim değişikliği. Çünkü biz bu şehirde doğayla iç içe yaşarız, havadaki her kıpırtıyı hissederiz.
Ama belki de esas sorun, havanın değişmesinden ziyade, bizim buna ne kadar hazırlıklı olduğumuz. Küresel iklim krizinin ayak sesleri artık Kazdağları’ndan, Manyas Gölü’nden, Ayvalık sahillerinden duyuluyor.
Kısacası sevgili okurum, bu mevsim sadece kıyafetlerimizi değil, bakış açımızı da değiştirsin. Belki biraz daha doğaya kulak veririz. Belki gökyüzünün dilini tekrar öğrenmeye başlarız. Çünkü Balıkesir’in havası sadece bir sıcaklık değeri değil. O bizim tarihimiz, gündelik yaşantımız ve geleceğimizdir.
SEVGİ VE GÜZELLİKLERLE KALIN…