Ünlü Türk öykü yazarı Sabahattin Ali (1907-1948), annesi Edremitli olduğu için bu coğrafyanın kültürünü, efsanelerini ve yaşanmış hikâyelerini yakından tanıdı. Yörede anlatılan trajik aşk öykülerini dinleyerek onları edebi formda ölümsüzleştiren Sabahattin Ali, Anadolu’nun sözlü geleneğini kaleminin inceliğiyle geleceğe taşıdı. Hasan ile Emine’nin hikâyesi de işte bu mirasın en etkileyici örneklerinden biri oldu.

Edremit Pazarı ve İlk Karşılaşma
1800’lü yılların sonlarında olduğu gibi bugün de Edremit pazarı Çarşamba günleri kurulurdu. Yörenin köylüleri pazara gelerek hem ürünlerini satar hem de ihtiyaçlarını karşılardı. Kazdağı’nın 1500 metre yüksekliğinde, Sarıkız zirvesinin eteğinde kıl çadırlarından oluşan oba yaşamında büyüyen Emine, bir Çarşamba günü pazara indi. Zeytinli Köyü’nün yakışıklı delikanlısı Hasan ile göz göze geldiğinde ise kaderleri birbirine bağlandı.
Her Çarşamba pazarda buluşan ikili, birbirlerine süt, peynir, bal ve sebze alışverişi ile bağlanıyor; dönüş yolunda birlikte yürüyerek aşklarını büyütüyordu.

Aşkın Önündeki Engel
Bir süre sonra evlenmeye karar veren gençlerin mutluluğu, Emine’nin Yörük obasındaki ailesi tarafından engellendi. Aile, Hasan’ın oba yaşamının zorlu şartlarına dayanıp dayanamayacağını sınamak istedi. Eğer bu sınavı geçerse hem aile hem de oba gençleri onu kabul edecekti.
Tuz Çuvalı İmtihanı
Hasan, annesinin hayır duasını alarak 40 okka yani yaklaşık 60 kilo ağırlığındaki tuz çuvalını sırtladı. Emine ile birlikte dört saatlik dağ yoluna koyuldular. İlk durak Beyoba Köyü’ne geldiklerinde Hasan’ın sırtı tuzun yakıcı etkisini hissetmeye başladı. İkinci saatte Sutüven Şelalesi’ne vardıklarında ise yorgunluk giderek arttı.
Gökbüvet’e geldiklerinde Hasan’ın dizleri titredi ve gücü tükendi. Yere yığılan Hasan, Emine’den yardım istedi, kaçmayı bile teklif etti. Ancak Emine, ailesine verdiği sözü tutmakta kararlıydı. Hasan’ın yalvarışlarını yanıtsız bırakıp çuvalı kendi sırtına aldı ve obaya doğru ilerledi.

Umutsuz Çığlıklar ve Kayıp Bir Aşk
Hasan, derenin uğultusu arasında yankılanan sesiyle “beni bırakma” diye haykırdı. Fakat Emine’nin ayakları onu obaya sürükledi. Geriye döndüğünde ise artık çok geçti. Hasan gözden kaybolmuştu. Ne annesi ne de Edremit halkı ondan bir daha haber alabildi.
Emine, pişmanlık içinde Gökbüvet’in yolunu tuttu. Günlerce derenin kıyısında Hasan’ın adını sayıklayarak dolaştı. Sonunda Hasan’a hediye ettiği başörtüsünü Gökbüvet’in çılgın suları arasında buldu. O an, acı bir kararla “Yanına geliyorum Hasan” diyerek ulu bir çınarın dalına kendini astı.

Efsanenin Kalıcı İzleri
O günden sonra bölge halkı bu dramı hiç unutmadı. Hasan’ın kaybolduğu suya “Hasan Boğuldu” adı verildi. Emine’nin canına kıydığı çınar ise “Emine Çınarı” olarak anıldı. Bugün hâlâ Kazdağı eteklerinde gezenler, Gökbüvet’in uğultusunda Hasan’ın feryadını, çınarın dallarında ise Emine’nin sessiz çığlığını duyduklarını söylerler.

Kültürel Miras ve Edebi Yansıma
Hasan ile Emine’nin öyküsü, yalnızca bir aşk hikâyesi değil; aynı zamanda Yörük kültürünün, doğa ile mücadelenin ve sözlü geleneğin bir yansımasıdır. Sabahattin Ali’nin kalemiyle edebiyata taşınması ise bu trajediyi unutulmaz kılmıştır. Edremit’in folklorunda hâlâ yaşatılan bu hikâye, yerli ve yabancı ziyaretçilere Kazdağı’nın derinlerinde gizlenen acı bir destanı anlatır.
Sıla Solaklar VERİM