Modern metropollerin en büyük paradoksu: Milyonlarca insanın arasında hissedilen derin yalnızlık. Her sabah kalabalık metrolarda omuz omuza yolculuk ederken, kafede yan masada oturan onlarca kişinin arasında, plazaların asansörlerinde, alışveriş merkezlerinin koridorlarında… Hep birileri var etrafımızda, ama bir o kadar da uzağız birbirimizden.
Sosyal medyanın yanıltıcı yakınlığında, yüzlerce “arkadaş”ımız var. Beğeniler, yorumlar, paylaşımlar arasında kendimizi sosyal hissediyoruz. Ama çoğu zaman bu dijital etkileşimler, gerçek bir sohbetin, samimi bir kahkahanın, içten bir sarılmanın yerini tutmuyor. Binlerce takipçimiz olabilir, ama derdimizi anlatabileceğimiz, gerçekten dinleyecek bir dostu bulmak giderek zorlaşıyor.
Şehir hayatının koşturmacası içinde, komşuluk ilişkileri de değişti. Aynı apartmanda yaşadığımız insanların isimlerini bile bilmiyoruz çoğu zaman. Asansörde karşılaştığımızda bakışlarımızı kaçırıyor, telefonlarımıza sığınıyoruz. Eskiden mahalle kültürünün getirdiği o sıcak ilişkiler, yerini soğuk beton duvarlara ve dijital ekranlara bıraktı.
İş hayatında da benzer bir durum söz konusu. Açık ofislerde onlarca kişiyle birlikte çalışıyoruz, ama kulaklıklarımızla kendimizi izole ediyoruz. Öğle yemeklerini masamızda tek başımıza yerken, toplantılarda yapay gülümsemeler takınırken, profesyonellik maskesi altında duygusal bağlar kurmaktan kaçınıyoruz.
Bu kalabalık yalnızlık, modern çağın en sinsi hastalıklarından biri. Depresyon ve anksiyete vakalarının artmasında büyük rol oynuyor. İnsanlar terapi seanslarında hep aynı şeyden yakınıyor: “Bu kadar insan arasında nasıl bu kadar yalnız hissedebilirim?”
Peki çözüm ne? Belki de küçük adımlarla başlamak gerek. Telefonumuzu biraz daha az ellemek, toplu taşımada kulaklığı çıkarıp etrafımızdaki hayatı gözlemlemek, iş arkadaşımızla gerçek bir sohbet başlatmak, komşumuza bir fincan kahve ikram etmek… Unutmayalım ki insanız ve en temel ihtiyaçlarımızdan biri, gerçek bağlar kurmak.
Kalabalıklar içinde kaybolmak kolay, ama kendimizi bulmak ve başkalarıyla gerçek bağlar kurmak için hiçbir zaman geç değil. Belki de şehrin gürültüsünde kaybolan insanlığımızı, yine birbirimize uzanacak samimi bir elle, içten bir gülümsemeyle yeniden keşfedebiliriz.
Bu kalabalık yalnızlığın içinden çıkış yolu, paradoksal olarak yine insanda ve insan ilişkilerinde gizli. Teknolojinin kolaylıklarından vazgeçmeden, ama onun esiri de olmadan, dengeli bir yaşam sürdürmeyi öğrenmemiz gerekiyor. Çünkü hiçbir sosyal medya platformu, hiçbir dijital araç, gerçek bir dostluğun, samimi bir sohbetin yerini tutamaz.
YORUMLAR