İnsanoğlunun hayatında bazı anlar vardır ki, tüm benliğimizi sorgular, ruh dünyamızı alt üst eder. Son nefeste helallik istemenin ağırlığı da işte böyle bir andır. Bu, sadece bir veda değil; aynı zamanda hesaplaşma, pişmanlık ve umut arasında gidip gelen karmaşık bir duygu yumağıdır.
Helallik almak, Türk kültürünün en derin, en anlamlı geleneklerinden biridir. Ölümün eşiğinde olan kişinin, hayatta kalan sevdiklerinden af dilemesi, onlara verdiği acıları, kırdığı gönülleri telafi etme çabasıdır. Ancak bu ritüelin arkasında yatan psikoloji, sosyoloji ve maneviyat o kadar derin ki, üzerinde durulmaya değer.
Öncelikle, helallik almanın kendisi bir cesaret işidir. İnsan, ömrü boyunca belki de hiç yüzleşmediği hatalarını, son anda itiraf etmek zorunda kalır. Bu durum, bazen utanç verici, bazen de rahatlatıcı olabilir. Çünkü vicdanın derinlerinde saklı kalan o suçluluk duygusu, nihayet dışa vurulmuş olur.
Peki ya karşı taraf? Ölmek üzere olan birine “helal etmiyorum” demek mümkün müdür? İşte burada toplumsal baskı devreye girer. Türk toplumunda, ölen kişiye kızgınlığını sürdürmek, neredeyse toplumsal bir suç olarak görülür. Bu durum, gerçek anlamda bir bağışlama mı yoksa sosyal bir zorunluluk mu sorusunu akla getirir.
Bazen helallik istenen kişi, yıllar boyunca büyüttüğü öfkesini bir anda bırakmak zorunda kalır. Bu, psikolojik olarak sağlıklı mıdır? Uzmanlar, gerçek bağışlamanın zaman aldığını, zorla yapılan affın ise ruhsal yaralara neden olabileceğini belirtir. Ancak ölüm döşeğindeki bir insanın son arzusunu kırmak da ayrı bir yük getirir.
Helallik almanın bir başka boyutu da, hayatta kalanların vicdanıyla ilgilidir. “Keşke daha önce konuşaydık”, “Bu kadar uzun süre küs kalmaya değer miydi?” gibi sorular, cenaze sonrası uzun yıllar zihinlerde dolaşır. Bu pişmanlık, bazen hayatı değiştiren bir dönüm noktası olur.
Din açısından bakıldığında, helallik almanın Allah katındaki günahları affettirmediği, sadece kul hakkı konusunda temizlik sağladığı belirtilir. Bu yaklaşım, konuyu daha da derinleştirir. Çünkü gerçek pişmanlık ve tevbe, sadece ölüm anında değil, hayat boyu sürmesi gereken bir süreçtir.
Günümüzde teknolojinin getirdiği imkanlar, helallik alma ritüelini de değiştirdi. Video aramalar, mesajlar aracılığıyla uzaktaki akrabalardan af dilemek mümkün hale geldi. Bu durum, geleneksel yaklaşımın yanında yeni sorular da doğuruyor.
Sonuç olarak, helallik almak sadece ölen kişi için değil, hayatta kalanlar için de bir arınma fırsatıdır. Belki de asıl mesele, bu ritielin son ana kalmaması, ilişkilerimizi her gün gözden geçirmemizdir. Çünkü en güzel helallik, yaşarken alınan, yaşarken verilendir.
İnsan ilişkilerinin bu kadar karmaşık olduğu bir dünyada, helallik geleneği bize önemli bir hatırlatma yapar: Hayat kısadır, küslükler daha da kısa olmalıdır.