HACI BEKTAŞ-I VELİ

Nevşehir ilimize bağlı şirin mi şirin bir ilçemiz olan Hacıbektaş; oldukça köklü, zengin bir tarihi ve kültürel mirasa sahiptir. Nevşehir’e 48, Kırşehir’e 44, Kayseri’ye 90 ve başkent Ankara’ya 230 km. mesafede olan ilçe, Türklerin Anadolu’ya girişlerinden günümüze kadar geçen zaman dilimi içinde mütevazı fakat çok önemli manevi bir konuma sahip olan beldemiz ismini de büyük […]

HACI BEKTAŞ-I VELİ

Nevşehir ilimize bağlı şirin mi şirin bir ilçemiz olan Hacıbektaş; oldukça köklü, zengin bir tarihi ve kültürel mirasa sahiptir. Nevşehir’e 48, Kırşehir’e 44, Kayseri’ye 90 ve başkent Ankara’ya 230 km. mesafede olan ilçe, Türklerin Anadolu’ya girişlerinden günümüze kadar geçen zaman dilimi içinde mütevazı fakat çok önemli manevi bir konuma sahip olan beldemiz ismini de büyük Türk-İslam Mutasavvıfından almıştır.

Horasan erenlerinden Türk-İslam Mutasavvıfı Hacı Bektaş-ı Veli’nin 1248 yılında Horasan’ın Nişabur şehrinde doğduğu kabul edilmektedir. 1337 yılında bu günkü adı Hacıbektaş olan, Sulucakarahöyük’te Hakk’a yürüyen Hacı Bektaş-ı Veli’nin çocukluk ile gençlik yılları Horasan’da geçer. Hoca Ahmet Yesevi Ocağı’nda din, felsefe, sosyal ve fen bilimlerini öğrenir. İran, Irak, Suriye ve Arabistan’ı gezip incelemelerde bulunduktan sonra 1271 veya 1281 yıllarında Anadolu’ya gelir. Bu zaman diliminde Anadolu bir yandan Moğol istila ve zulmü altında ezilirken, diğer yandan da büyük bir siyasi ve ekonomik çalkantılar yanında Selçuklu Türkleri arasındaki taht kavgalarına da sahne olmaktadır.

Böylesi bir ortamda Hacı Bektaş-ı Veli, o zaman küçük bir köy olan Sulucakarahöyük’e yerleşir. Öğrendiği, edindiği ve inandığı felsefesini burada geliştirir ve de öğrenci yetiştirmeye başlar. Hoşgörü ve insan sevgisine dayalı düşünce sistemi, kısa bir sürede Türk-İslam toplumları yanında o dönemde Hıristiyanlığın önemli bir merkezi konumundaki Kapadokya’da, Hıristiyan dinine mensup insanlar arasında bile geniş halk kitlelerine ulaşmış ve benimsenmeye başlamıştır. O’nun felsefi düşüncelerinin temelinde Allah, evren ve insan sevgisi vardır. Şu sözleri, O’nun felsefesini en iyi ve de en güzel biçimde açıklamaktadır.

“İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır…!”

“Kadınları okutunuz..!”

“Eline, diline, beline sahip ol..!”

“Her ne ararsan, kendinde ara..!”

“Düşmanınızın dahi, insan olduğunu unutmayınız..!”

“Marifet ehlinin ilk makamı edeptir..!”

Müze’nin giriş kapısı önündeki Hacı Bektaş-ı Veli heykelinde bir yanında arslan öbür yanında da ceylan motifinin işlenmiş olması; yani artı ile eksi, güçlü ile zayıf, kurt ile kuzu gibi birbirine zıt kutupların dahi bir arada yaşayabileceği mesajı, O’nun dünya görüşü ve arzuladığı anlayışı aksettirmektedir. Aradan geçen bunca zamana karşın, O’nun düşünceleri hala güncelliğini korumakta, tüm insanlığın yolunu aydınlatmağa devam etmektedir.

O’nun asıl yoğunlaştığı çerçeveyi göçebe Türkmenler teşkil etmiş, Yeniçeri askerleri arasında Osmanlı Devleti’nin Avrupa topraklarındaki ünü her tarafa yayılmış, kendisi Yeriçeri Ocağı’nın piri sayılmış, mensuplarınca keramet sahibi bir veli olarak kabul edilmiş, “Gaziler Serdarı”, “Alp Erenlerin Serçeşmesi (Piri)”  namıyla Türk fetih ve gaza ruhunu besleyen büyüklerimizden olmuştur. Dergâhın içindeki 14. yüzyılda devrin yöneticisi Orhan Gazi tarafından yaptırılan Hacı Bektaş-ı Veli’nin kabrinin bulunduğu türbe, 1519 yılında Yavuz Sultan Selim döneminde inşa edilen Cuma Camisi ve Güvenç Abdal ile Balım Sultan türbeleri görenlerine manevi haz vermeye devam etmektedir.

Yurtiçi ve yurtdışından katılanların bol olduğu, her yıl 16-18 Ağustos tarihleri arasında düzenlenen kültürel festival niteliğindeki Hacı Bektaş-ı Veli’yi anma törenlerine katılanların Arslanlar Çeşmesi’nden kana kana su içeceğini, kültürel mirası sevgi ve hürmetle temaşa edeceğini ve Pîr-i pirân nostaljisini yaşayacağını ve de Hünkâr-ı Pîr’in düşüncelerini içselleştireceğini düşünüyorum.

Exit mobile version