Anakara Asya’dan, Asya’nın ortaları ile bozkırlarından, atı ilk evcilleştiren, demiri eriterek şekil veren insan unsurunun torunları Asya’nın batısından sonra Avrupa ortasında Viyana’ya kadar gittiler ancak kişilik ile bilgelik ve hak ile hukuk, örf ile adet ve yöre ile töre kuralları gereği insanların rengi ile derisi ve ileri ile gerisi, dini ile ritüeli vb. müdahale etmedi ve de hala etmiyorlar. İnanç ve itikatları değiştirme Gök Tanrı Dini’nden beri yoktur bizlerde.
Bayrak Şairi olarak ün salan Arif Nihat ASYA 1904 yılında İstanbul’un Çatalca İlçesinin İnceğiz Köyünde doğdu. Lise öğreniminden sonra Yüksek Öğretmen Okulu Edebiyat Bölümü’nü bitiren Arif Nihat; bir aylık bebekken babasını kaybetti ve yetim olarak büyüdüğünden şiirlerinde öksüzlüğün acısını derinden duymuş ve duyurmuştur cümle âleme. Çeşitli Liselerde Edebiyat Öğretmenliği ve Müdürlük yapan ASYA, bir dönem de Adana Milletvekilliği de yapmıştır.
En önde gelen milliyetçilerden olan Arif Nihat, eserlerinde tarihimiz ile coğrafyamız ve inanç ile imanımız, sanat ile insanımız kısacası Türklüğümüzü dile getirmiştir. Bayrak Şairimiz Arif Nihat ASYA (1904 – 1975)’nın milli ve manevi birlik ile dirlik ve düzenliğimiz, örf ile adet ve töremizi de içeren aşağıdaki şiirini 1453 İstanbul’un fethi haftasında beğeni ile okuyacağınızı düşünüyorum.
FETİH MARŞI
Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;
Dağlardan çekdiriler, kalyonlar çekilecek…
Kelpetenlerle sûrun dişleri sökülecek!
Yürü: hâlâ ne diye oyunda oynaştasın?
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!
Sen de geçebilirsin yardan, anadan, serden…
Senin de destanını okuyalım ezberden…
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden…
Elde sensin, dilde sen; gönüldesin, baştasın…
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!
Yüzüne çarpmak gerek zamânenin fendini!
Göster: kabaran sular nasıl yıkar bendini!
Küçük görme, hor görme -delikanlım- kendini!
Şu kırık âbideyi yükseltecek taştasın;
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!
Bu kitaplar Fâtih’tir, Selim’dir, Süleyman’dır;
Şu mihrap Sinânüddin, şu minare Sinan’dır;
Haydi artık, uyuyan destanını uyandır!
Bilmem neden gündelik işlerle telâştasın…
Kızım, sen de Fâtih’ler doğuracak yaştasın!
Delikanlım, işâret aldığın gün atandan
Yürüyeceksin…millet yürüyecek arkandan!
Sana selâm getirdim Ulubadlı Hasan’dan…
Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın;
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!
Bırak; bozuk saatler yalan, yanlış işlesin!
Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!
Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın…
Yürü, -hâlâ- ne diye, kendinle savaştasın?
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!