EL ÇAKIRLIĞI

Size ait bir eşyanızı gerektiğinde bıraktığınız yerde bulmak, sakladığınız malzemenizi ihtiyacınız olduğunda yerinden almak sizleri mutlu eder. Çoğu zaman bıraktığınız eşyanızı yerinde, sakladığınız malzemenizi de koyduğunuz yerde bulamazsanız etrafa sorup soruşturmaya başlarsınız. Gören, tutan ve bilenin olmadığını öğrendiğinizde kaybolduğu veya çalındığını düşünür, ah vah edip feveran eder, üzülür ve hatta ağlar, çalındığını düşünür hırsızı aramaya […]

EL ÇAKIRLIĞI

Size ait bir eşyanızı gerektiğinde bıraktığınız yerde bulmak, sakladığınız malzemenizi ihtiyacınız olduğunda yerinden almak sizleri mutlu eder. Çoğu zaman bıraktığınız eşyanızı yerinde, sakladığınız malzemenizi de koyduğunuz yerde bulamazsanız etrafa sorup soruşturmaya başlarsınız. Gören, tutan ve bilenin olmadığını öğrendiğinizde kaybolduğu veya çalındığını düşünür, ah vah edip feveran eder, üzülür ve hatta ağlar, çalındığını düşünür hırsızı aramaya başlarsınız. Çalınma kelimesi eskidiği veya eskitildiği için günümüzde artık “Ne sihirdir ne keramet, el çabukluğu marifet” söylemiyle “El Çakırlığı ya da Yer veya El Değiştirme” anlamında da ifade ediliyor.

Günümüz Türkiyesinde sosyal bir hastalık haline gelmiş olan el çakırlığı ya da yer veya el değiştirme kültürünün bizim öz kültürümüzle örtüşmediği için önceki asil yaşamımızda pek görülmediğini Avrupalı sefir ve seyyahların hatıralarından derlediklerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Müslüman Türkleri eskiden olduğu gibi günümüzde de kabul edemeyen ve içine sindiremeyenlerin atalarının bizim seciye, ahlak ve karakterimiz ile ahlaki üstünlüğümüzü kabul ve itiraf etmeleri hiç de kolay olmamıştır. Bir de kendi ırk ve dindaşları ile Türkleri kıyaslamaları gerçekten bana çok ilginç geldi. Örneğin:

Voyage en Europe, Asie et Afrigue isimli A. De la Motsaye’ in iki ciltlik seyahatnamesinin La Haye baskısının birinci cildinin 258. sayfasında: “ Hırsızlara gelince, bunlar İstanbul’da son derece nadirdir. Ben Türkiye’de 14 yıl kaldığım halde bu müddet zarfında biç bir “Hırsız”ın ceza gördüğünü işitmedim. Yol kesen “Haydut”ların cezası “kazık”tır. Ben bu memlekette geçirdiğim 14 sene zarfında 6 “haydut”un kazığa vurulduğunu duydum, onlar da hep “Rum” cinsindendi. Türkiye’de “Yankesicilik” in ne olduğu malum değildir (bilinmiyor). Onun için “Cep”lerin el çabukluğundan korkusu yoktur.”

18. yüzyılda İngiltere’nin İstanbul Büyükelçiliği’nde bulunmuş Sir James Porter’in 1769’da Londra’da yayımlanan (Abervation sur la religion les loix le gouvenemen tet les moeurs Turcs)  ismiyle Fransızca’ya tercüme edilen incelemeye dair eserinin ikinci cildinin 51-53. sayfalarında: “Türkiye’ de yol kesme vakalarıyla ev soygunculukları, hatta dolandırıcılık ve yankesicilik vakaları (olayları) adeta meçhul (bilinmiyor) gibidir. Harp halinde olsun sulh halinde olsun yollar da evler kadar emindir (güvenlidir). Bilhassa ana yolları takip ederek bütün İmparatorluk topraklarını en kesin bir emniyet içinde baştanbaşa geçmek ve dolaşmak kabildir (olağandır). Daimi bir seyrüseferle (seyahatle) yolcu adedinin çokluğuna rağmen vukuatın (meydana gelen olayların) fevkalade azlığına hayret etmemek kabil (elde) değildir. Birçok yıllar içinde ancak bir vakaya (olaya) tesadüf edilebilir. İster Türkler hırsızlığı insanlığa yakışmayacak menfur (adi) bir hareket sayarak alçaklık ve şerefsizlik addetsinler (saysınlar), ister kanunun pek kahir (hafif) olmayan şiddetinden yılmış olsunlar, her halde şurası muhakkak ki, İstanbul’da Türkler tarafından işlenmiş yankesicilik, dolandırıcılık ve soygunculuk son derece nadirdir. İnsan bu şehirde Bulgar’lardan sakınmalıdır. Çünkü onların ekserisi (çoğunluğu) hilekar ve dolandırıcıdır. Bununla beraber İstanbul’da huzur ve emniyet içinde yaşamak ve kapılarını her zaman ardına kadar açık bırakmak kabildir (olağandır-mümkündür).”

Sizlerle paylaşmaya çalıştığım bu ve bunlara benzer onlarca itirafları okuyup öğrendikçe, bu gün ülkemizde yayımlanan yazılı, görsel ve sözel basında yer alan bireysel ve de giderek toplumsal edep, terbiye, ahlak, doğruluk, dürüstlük, insanlık anlayışı ve yaşantımızın ne kadar bozulmuş olduğunu görmek ve bilmekten hicap duymamak için duygusuz, duyarsız, düşüncesiz, bencil, hissiz, hayâsız olmak gerekir diye düşünüyorum.

 

Exit mobile version