Cebimizdeki para her geçen gün eriyor, umutlarımız ise zamlarla sınanıyor. Enflasyonla yaşamaya alışmalı mıyız yoksa hep birlikte mücadele mi etmeliyiz?
Son yıllarda Türkiye’de en çok konuşulan konuların başında gelen enflasyon, artık yalnızca ekonomi profesyonellerinin değil, pazardaki teyzeden üniversiteli gence kadar herkesin gündeminde. Çünkü hepimiz artık cebimizdeki paranın, alışveriş sepetimize yetmediğini çok net hissediyoruz. Enflasyon, yani genel fiyat seviyesindeki sürekli artış, hayatın ta kendisi haline geldi. Peki, bu duruma alışmalı mıyız yoksa mücadele mi etmeliyiz?
Alım Gücü Her Geçen Gün Eriyor
Asgari ücret iki kez artırılıyor, emekli maaşlarına zam yapılıyor, memurlar enflasyon farkı alıyor ama hayat pahalı olmaya devam ediyor. Çünkü temel sorun, maaşların artış hızının, enflasyonun artış hızının çok gerisinde kalması. Bir kilo peynirin fiyatı bir ayda %30 zamlanırken, maaş artışının senede bir olması nasıl yeterli olabilir? Halk, günü kurtarma derdinde. “Bu ay nasıl geçecek?”, “Faturaları ödeyebilecek miyim?”, “Çocuğa nasıl kıyafet alacağım?” gibi sorular artık neredeyse her evin gündemi. Tüketici güveni dibe vurmuş durumda. İnsanlar birikim yapmayı değil, borçları çevirebilmeyi başarı sayıyor.
Peki Ya Tasarruf?
Tasarruf artık bir lüks. Zira kazandığımız parayla sadece temel ihtiyaçları karşılayabiliyoruz. Bankalarda vadeli mevduat faizlerinin %45-50’lere çıktığı bu günlerde bile, birçok vatandaşın bankaya koyacak birikimi yok. Ev, araba sahibi olma hayali ise artık orta sınıf için neredeyse imkânsız hale geldi. Üstelik enflasyon sadece fiyatları artırmakla kalmıyor; toplumsal psikolojiyi de derinden etkiliyor. İnsanlar daha az sosyalleşiyor, daha az seyahat ediyor, geleceğe dair umut beslemekte zorlanıyor. Gençler kariyer planlarını yurt dışına göre şekillendiriyor. Beyin göçü, aslında ekonomik bir tepkinin adı haline geldi.
Ekonomi Sadece Rakam Değil, İnsan Hayatıdır
Ekonomi yönetimi yalnızca faiz artırmak ya da düşürmekle olmaz. Sosyal politikalarla desteklenmeyen ekonomik adımlar, geçici pansuman etkisi yaratır. Kırılgan gelir grupları, bu sürecin faturasını en ağır şekilde ödeyen kesim oluyor. Bugün pazarda “dilimle karpuz”, “tane ile yumurta” satılmasının nedeni, sadece rakamsal değil; aynı zamanda vicdani ve insani bir krizdir.
Çözüm, önce doğru teşhisle başlar. Enflasyonla mücadele etmek için önce onun sebeplerini gerçekçi biçimde ortaya koymak gerekir: İsrafı önlemek, verimliliği artırmak, üretimi teşvik etmek, genç girişimcileri desteklemek ve kayıt dışılığı azaltmak. Kısa vadede sıkı para politikaları işe yarayabilir ama uzun vadede yapısal reformlar şarttır. Ekonomi yalnızca mali dengelerle değil; adalet, güven ve üretimle büyür. Sadece yatırımcıya değil, tüketiciye de nefes aldıracak politikalara ihtiyaç var. Bugün cebimizdeki para azaldı, evimizin ışığı belki biraz daha kısık yanıyor ama hâlâ umut etmek elimizde. Çünkü ekonomi bir bilim olduğu kadar, bir irade meselesidir. Ya enflasyonla yaşamaya alışacağız, ya da hep birlikte mücadele edeceğiz.







YORUMLAR