Modern hayatın gürültüsünden, betonun griliğinden kaçmak isteyenler için Ege’nin unutulmuş bir köşesinde hâlâ huzurun ve doğallığın hüküm sürdüğü bir yer var: Muğla’nın Milas ilçesine bağlı Bozalan Köyü. Zeytin ve çam ağaçlarının birbirine karıştığı vadide yer alan bu köy, doğayla yeniden buluşmak isteyenlerin aradığı o saf dinginliği sunuyor.
Taş Duvarlardan Yükselen Kekik Kokusu
Bozalan’a adım attığınızda ilk fark ettiğiniz şey sessizlik değil, doğanın sesidir. Rüzgârın zeytin dallarında oluşturduğu tını, taş evlerin duvarlarından yükselen kekik ve lavanta kokusuna karışır. Mor begonvillerle süslenmiş taş duvarlar arasında yürürken, zamanın ağırlaştığını hissedersiniz.
Köyün ortasından geçen toprak yolun iki yanında hâlâ eski bir taş değirmenin kalıntıları durur. Sabah erken saatlerde sis köyü sardığında, taş damların arasında oluşan manzara bir masal atmosferi yaratır. O sessizliği yalnızca horoz sesleri ve uzaktan gelen keçi çanları bozar.

Zeytinin Kalbi Bozalan’da Atıyor
Bozalan Köyü, Muğla’nın en kaliteli zeytinlerinin yetiştiği mikro bölge olarak bilinir. Kasım ayı geldiğinde köyde hasat başlar; traktörlerin arkasında taşınan kasalar sabah güneşiyle parlar. Her evin deposunda kendi sıkımlarıyla elde edilmiş zeytinyağları bulunur.
Burada zeytinyağı sadece bir gıda değil, bir kültürdür. Köylüler, misafirlerine ikram ettikleri küçük şişelerdeki zeytinyağını verirken, “Bunu şişede değil kalbinde sakla” derler. Zeytinin yanı sıra köyde kekik, adaçayı ve lavanta yetiştiriciliği de yapılır. Yaz akşamlarında bu bitkilerin kokusu havayı doldurur, insanın zihnini ve ruhunu dinlendirir.
Zamanın Durduğu Sokaklar
Bozalan’ın taş sokaklarında yürürken evlerin pencerelerinden sarkan beyaz tüller, taş basamaklarda duran saksılar ve gölgede serinleyen köpekler size eşlik eder. Her detay bir tabloyu andırır ama hiçbir sahne poz verilmiş değildir.
Köy kahvesine uğradığınızda eski bir radyodan türküler çalar. Masada oturan köylüler size “nereden geldin?” diye sorar ve nereden geldiğiniz fark etmeksizin önünüze bir bardak çay gelir. Bozalan’da turist değil, misafir olursunuz; çünkü burada misafirlik hâlâ kutsal bir değerdir.

Yazın Serin, Kışın Ilıman
Milas merkeze yalnızca 25 kilometre uzaklıkta bulunan köy, hem yazın hem de kışın ideal bir iklime sahiptir. Yazın kıyı bölgelerindeki nemli havadan kaçanlar, Bozalan’ın serin vadisine geldiğinde ferahlığı hemen hisseder.
Kış aylarında ise köyü saran soba dumanı ince bir tül gibi evlerin üzerinde süzülür. Burada dört mevsim yaşanır ama hiçbiri yorucu değildir.
Köyün Saklı Harikası: Kavacık Deresi Şelalesi
Bozalan’ın arka tarafındaki orman yoluna saparak Kavacık Deresi boyunca ilerlediğinizde sizi küçük ama büyüleyici bir şelale karşılar. Yaklaşık yarım saatlik yürüyüşle ulaşılabilen bu doğa harikası, yaz aylarında bile suyu eksilmeyen bir serinlik sunar.
Yosunla kaplı kayalar, suyun üzerindeki kelebekler ve kuş sesleri arasında kaybolmak, şehir hayatının stresini tamamen unutturur. Sessizlik o kadar derindir ki, suyun düşüşünü kalp atışı gibi hissedersiniz.
Gerçek Bir Köy Deneyimi
Bozalan’da iki aile işletmesi pansiyon bulunmaktadır. Taş evlerden dönüştürülmüş bu pansiyonlarda sabah kahvaltısı köy peyniri, ev yapımı reçeller, sıcak gözleme ve taze zeytinle yapılır.
Bir gece konaklamak şehirdeki bir kahve zincirinde yapılan kahvaltıdan bile daha ekonomiktir. Üstelik burada misafir değil, köylülerin gözünde ailenin bir parçası olursunuz. Akşam olduğunda herkes kapısının önüne sandalyesini atar, çayını demler ve sohbet eder.

Ulaşımı Kolay, Yolculuğu Keyifli
Bozalan Köyü’ne ulaşmak son derece kolaydır. Muğla şehir merkezinden Milas yönüne giderken köy tabelasını takip etmek yeterlidir. İzmir’den yola çıkanlar için yaklaşık üç saatlik bir sürüşle ulaşılabilir. Toplu taşımayı tercih edenler Milas’a kadar otobüsle gelip, oradan kısa bir taksi yolculuğuyla köye ulaşabilir.
Ne feribot ne uçak ne de uzun süren yol yorgunluğu vardır. Yalnızca doğayla iç içe, sakin bir yolculuk sizi bekler.
Ege’nin Unutulmuş Ama Unutulmaması Gereken Köyü
Bozalan, turistik köylerin gürültüsünden sıkılanlar için gerçek bir Ege deneyimi sunar. Burada otel zincirleri, kalabalık restoranlar, yapay süslemeler yoktur. Her şey olduğu gibi, sade ve doğaldır.
Ömer Faruk KARATOSUN