Dünya turizminde son yıllarda yazılan hikâyelerin başrolünde artık Türkiye de var. Fransa, İspanya ve ABD’nin ardından Türkiye, dünyanın en çok ziyaret edilen dördüncü ülkesi oldu. Hem de öyle geçici bir dalga, anlık bir patlama değil; istikrarlı, ayakları yere basan bir yükselişten söz ediyoruz.
Bu başarı tesadüf değil. Anadolu’nun kadim topraklarında yüzyılların birikimi var: İstanbul’un kubbeleri, Kapadokya’nın peribacaları, Efes’in antik taşları, Pamukkale’nin beyaz terasları, Antalya’nın berrak sahilleri ve daha nice güzellik… Üstelik yalnızca doğa ve tarih değil; mutfağıyla, kültürüyle, insan sıcaklığıyla da geleni bağrına basan bir coğrafya burası.
Türkiye’nin bu yükselişinde, son yıllarda değişen dünya dengeleri kadar, doğru atılan adımların da etkisi büyük. Ulaşım ağlarının genişlemesi, vize kolaylıkları, yeni turizm yatırımları, uluslararası tanıtım kampanyaları ve özellikle güvenlik algısındaki iyileşmeler Türkiye’yi bir cazibe merkezi haline getirdi. Dünyanın dört bir yanından gelen milyonlarca ziyaretçi, bir tatilden çok daha fazlasını burada buluyor: Bir yaşam deneyimi.
Ancak şunu da unutmamak lazım; bu büyük başarı, beraberinde büyük bir sorumluluğu da getiriyor. Turizm yalnızca gelir kapısı değil; aynı zamanda bir kültür elçiliği. Türkiye’yi ziyaret eden her bir turist, burada yaşadığı deneyimle ülkesine dönecek ve kendi çevresine anlatacak. İşte bu yüzden, misafirperverlikten taviz vermeden, doğal ve kültürel mirasımıza sahip çıkarak ilerlemeliyiz. Zira kalabalıklar arasında kaybolmadan, karakterimizi koruyarak büyümek esas mesele.
Elbette her başarı, beraberinde bazı riskleri de getirir. Aşırı turizm baskısı doğayı yorar, tarihi eserleri yıpratır, yerel halkın yaşamını zorlaştırır. Paris’in, Barcelona’nın yaşadığı sıkıntıları biz de yaşamak istemiyorsak, bugünden doğru planlamalarla, sürdürülebilir turizme yatırım yapmalıyız. Yoksa bugün sırtımızı sıvazlayan rakamlar, yarının pişmanlık tablosuna dönüşebilir.
Sonuçta Türkiye artık sadece bir turizm ülkesi değil; dünya sahnesinde güçlü bir aktör. Kendine özgü zenginliğiyle, çeşitliliğiyle ve sonsuz hikâyeleriyle… Bize düşen görev; bu güzelliği, bu yükselişi daha nice yıllara taşımak. Hem geleni mutlu etmek hem de kendi ruhumuzu korumak.
Çünkü Türkiye sadece görülmeye değer bir ülke değil, aynı zamanda yaşanmaya değer bir tecrübe.







YORUMLAR