Hayat, çoğu zaman hiçbirimizin tahmin edemediği kadar hızlı akıp gidiyor. Bir bakıyorsunuz koca bir yıl geçmiş, bir bakıyorsunuz çocukluk anıları bile sislenmiş. Ama zamanın bile tüketemediği, eksiltemediği şeyler vardır: Gerçek dostluklar. İnsanın ömründe sessizce büyüyen, ağır ağır derinleşen ve hiçbir gösterişe ihtiyaç duymadan kalpte yer eden bağlar…
Dostluk dediğimiz şey aslında iki insanın birbirine “ben senin yükünü taşımaya hazırım” demesidir. Öyle çok sözle, büyük cümlelerle değil; bazen bir susuşla, bazen bir omuzla, bazen de sadece aynı masada sessizce oturabilmekle var olur. Çünkü dostluk, kelimelerden çok hâllerle kurulur.
Biz büyüdükçe hayat zorlaşıyor, ilişkiler karmaşıklaşıyor, güven daha da kıymetli hâle geliyor. İnsan her gülene güvenemiyor, her iyi niyetli görünenin içi de aynı çıkmıyor. İşte tam bu yüzden, gerçek bir dost bulduğunda insan hayatına mucize gibi düşüyor. Ne rekabet var o ilişkide, ne gösteriş, ne hesap… Orada sadece kalpten kalbe kurulan bir yol var.
Bazen öyle dostlar çıkar ki karşınıza, onlar sizin en dağınık hâlinizi bile toplar. Düştüğünüzde tutar, yükseldiğinizde kıskanmaz, sevindiğinizde sizinle sevinir. Kırıldığınızı anlamak için gözünüze bakması yeterlidir. Hiç konuşmasanız bile sizi anlatan, dinlemeden bile sizi duyan dostlardır onlar.
Bugünün hızlı tüketilen ilişkiler dünyasında belki de en çok buna hasretiz: Birinin bizi gerçekten görmesine, anlamasına, yargılamadan kabul etmesine. Bir dostun yanında insan kendini olduğu gibi bırakır. Maske takmaz, rol yapmaz, güçlü görünmek zorunda hissetmez. Çünkü bilir ki; dostluk, insanı değiştirmeye değil, insanı olduğu gibi sarıp sarmalamaya gelir.
Ve asıl güzellik de şudur: Gerçek dostluk, büyük olaylarla kurulmaz. Küçük anların toplamıdır. Bir kahvenin kırk yıl hatırı olduğuna inanmak, yağmurda ıslanan birine şemsiyenin yarısını uzatmak, kötü geçen bir günün ardından “hadi bir nefes alalım” diyebilmek… İşte dostluk o küçücük jestlerde saklıdır.
Belki de bu yüzden yaş ilerledikçe dostların kıymeti artar. Çünkü insan anlar ki herkes gelir geçer ama gerçek dostlar kalır. Dünyanın tüm telaşına rağmen, o sakin liman olmayı başarırlar. Yüreğin yorulduğunda sığındığın, kalbin kırıldığında üstüne kapaklandığın bir liman…
Bugün dönüp baktığınızda, aklınıza gelen bir iki isim varsa; sizi gerçekten siz olduğunuz için seven, menfaat gütmeden yanınızda duran, başarılarınızı kendi kazanmış gibi kutlayan insanlar… İşte onlar sizin en büyük servetinizdir.
Dostluk, insanın en sessiz fakat en büyük devrimidir.
İnsan, dostlarıyla büyür; dostlarıyla iyileşir; dostlarıyla çoğalır.
Ve eğer hayat size bir dost hediye ettiyse, bilin ki kader sizi sevmiş demektir.







YORUMLAR